f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
| 836 | Mektubat
gizli mektup yazdığını, hem ebu leheb’in oğlu Ut-
be’yi bir aslanın parçalanmasına ettiği bedduasının
kabul olup aynen çıktığını, hem Bilâl-i Habeşî’nin
(
rA
) ezan okuduğu zaman kureyşîlerin gizli tenkit
ettiklerini aynen haber verdiğini, hem Hazret-i Ab-
bas (
rA
) iman etmeden evvel onun gizli parasından
haber verdiğini, hem Hazret-i peygambere (
AsM
) bir
Yahudinin sihir ettiğini, hem sahabe meclisinde bi-
rinin irtidat edeceğini, hem Hazret-i peygamberin
(
AsM
) katlini niyet edenlerin iman ettiklerini, hem
müşriklerin kâbe duvarındaki yazılarını kurtların ye-
diğini ve yalnız o yazılar içindeki Allah isimlerini ye-
mediklerini, hem Beytü’l-Makdisin fethinde büyük
bir taun çıkacağını, hem Yezit ve Velid gibi şerir re-
isleri haber verdiğini, hem “Bundan sonra onlar bi-
ze değil, biz onlara hücum edeceğiz” diye haber
verdiğini ve bunlar gibi çok ihbarat-ı gaybiye bu iki
nüktede beyan edilmiştir.
Mu’cizat-ı Ahmediyenin Birinci Zeyli
. . . .
334-350
(1)
n
Ú
p
?n
°Sr
ôo
Ÿr
G n
øp
ª n
d n
?s
fp
G @ p
º«
p
µ
`n
?r
G p
¿
'
Gr
ôo
? r
dGn
h @ ¢ = ù '
j
aye-
tinin mealindeki yüzer ayatın en mühim hakikatleri
olan risalet-i Ahmediyeyi (
AsM
) “on dört reşha”
namıyla ön dört kat’î ve parlak ve muhkem bürhan-
larla tefsir ve ispat ediyor. Ve en muannit hasmı da-
hi ilzam eder. güneş gibi risalet-i Ahmediyeyi izhar
ediyor.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
beddua:
kötü dua.
beyan:
anlatma, açık söyleme,
bildirme, izah.
beytü’l-Makdis:
Kudüs’teki Mes-
cid-i Aksâ.
bürhan:
delil.
fetih:
açma, açılma.
hakikat:
gerçek.
hasım:
düşman.
hikmet:
herkesin bilmediği gizli
sebep; gizli, bilinmeyen nokta,
İlâhî gaye.
hücum:
saldırma.
ihbarat-ı gaybiye:
geçmiş veya
gelecek zamana ait verilen ha-
berler.
ilzam:
susturma.
iman:
inanmak, itikat.
irtidat:
ilişki.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
izhar:
açığa vurma, meydana çı-
karma.
kâbe:
Hicaz’da Mekke-i Mükerre-
me’de Harem-i Şerif’in ortasında
bulunan kutsal bina.
kat’î:
kesin.
katl:
öldürme, katletme.
kureyş:
Hz. Muhammed’in men-
sup olduğu meşhur Arap kabilesi.
meal:
anlam, mana.
meclis:
görüşülecek bir mesele
için bir araya gelmiş insan toplu-
luğu.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
Mu’cizat-ı ahmediye:
Peygam-
ber Efendimizin gösterdiği mu’ci-
zeler.
1.
Yâsin. • Hikmet dolu Kur’ân’a yemin olsun. • Ki, sen Allah tarafından insanlara gönderilmiş
peygamberlerdensin. (Yâsin Suresi: 1-3.)
muhkem:
sağlam.
mühim:
önemli.
müşrik:
Allah’a şirk koşan, or-
tak tutan.
niyet:
bir işi yapmayı önce-
den düşünme, kalb ile karar
verme.
nükte:
herkesin anlayamadı-
ğı ince mana, ancak dikkat
edildiğinde anlaşılan ince söz
ve mana.
peygamber:
Allah’ın elçisi, Al-
lah tarafından haber getire-
rek İlâhî emir ve yasakları in-
sanlara tebliğ eden elçi, ha-
berci, nebî, resul.
reis:
başkan.
reşha:
sızıntı, damla.
risalet-i ahmediye:
Hz. Mu-
hammed’in peygamberliği.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz.
Muhammed’in mübarek yü-
zünü görmekle şereflenen ve
onun sohbetlerine katılan
mü’min kimse.
şerir:
şerli.
taun:
veba, salgın hastalık.
tefsir:
açıklama.
tenkit:
eleştirmek.
Yahudi:
İbranî ve İsrailî de
denilen, Samî kavimlerden bir
ırk .
zeyil:
ek, ilâve.