Mektubat - page 828

f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
| 828 | Mektubat
On Üçüncü Mektup
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
77-83
ehl-i dünya ve ehl-i siyasetin bana ettikleri zulüm
ve tazyik karşısındaki sükût ve tahammülümü me-
rak eden çok kardeşlerimin müteaddit suallerine
karşı, eski said lisanıyla ve Yeni said’in kalbiyle ve-
rilmiş ibretli ve merakaver bir cevaptır. esası şudur
ki:
“Hâlık-ı rahîm’in rahmeti yâr ise herkes yârdır,
her yer yarar; eğer yâr değilse, her şey kalbe bâr-
dır, herkes de düşmandır. Felillâhilhamd, rahmet-i
İlâhiye yâr olduğu için, ehl-i dünyanın bana ettikle-
ri enva-ı zulmü, o rahmet-i İlâhiye enva-ı merhame-
te çevirmiştir.”
serbestlik vesikası almak ve kanunsuz tazyikattan
kurtulmak için adem-i müracaatımın bir iki mühim
sebebini beyan eder. Hülâsası: zalim insanların
mahkûmu değilim, belki ben adil kaderin mahkû-
muyum; ona müracaat ediyorum. Hem, haksızlığı
hak zanneden adamlara karşı hak dava etmek bir
nevi haksızlıktır ve hakka karşı bir nevi hürmetsizlik-
tir. Hem, dünya siyasetinden sırr-ı içtinabımın sebe-
bini, mühim bir hakikatle beyan ediyor.
On Dördüncü Mektup
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
83
telif edilmemiştir.
adem-i müracaat:
başvurmama,
müracaat etmeme.
adil:
adaletli olan, doğruluk gös-
teren.
bar:
yük, ağırlık.
beyan:
açıklama, izah.
dava etmek:
iddia etmek.
ehl-i dünya:
dünya adamı, ahire-
ti düşünmeyen.
ehl-i siyaset:
siyaset adamları,
politikacılar.
enva-ı merhamet:
merhamet
türleri, çeşitleri.
enva-ı zulüm:
çeşit çeşit zulüm.
felillâhilhamd:
Allah’a hamd ol-
sun, şükürler olsun.
hak:
adalet, doğruluk.
hakikat:
gerçek.
hakka karşı:
doğru ve gerçeğe
karşı, zıt.
Hâlık-ı Rahîm:
sonsuz mer-
hamet ve şefkat sahibi yara-
tıcı, Allah.
hulâsa:
kısaca, sözün kısası.
hürmet:
saygı.
ibret:
ders çıkarma.
kader:
Cenab-ı Hakkın ezelî
ilmi ile, kâinatta olmuş ve
olacak bütün şeylerin varlık
ve yokluğunu, geçmiş ve ge-
leceğini bilmesi, takdir ve ta-
yin etmesi.
lisan:
dil.
mahkûm:
hüküm giymiş, hü-
kümlü; zorunda olmak, mec-
bur.
merakaver:
merak uyandı-
ran, düşündürücü.
mühim:
önemli
müracaat:
başvurma, danış-
ma, başvuru.
müteaddit:
çok, bir çok.
nev:
çeşit, tür.
rahmet:
acıma, merhamet
etme, esirgeme, bağışlama,
şefkat gösterme.
rahmet-i İlâhiye:
Allah’ın
sonsuz rahmeti, İlâhî rahmet.
siyaset:
politika.
sual:
soru.
sükût:
susma.
sırr-ı içtinap:
sakınma sırrı.
tahammül:
dayanma, sabret-
me.
tazyik:
sıkıştırma.
tazyikat:
baskılar, zorlamalar,
sıkıştırmalar.
telif:
kitap yazma; basılma.
vesika:
belge.
yâr:
dost.
zalim:
zulmeden, haksızlık
eden.
zan:
zannetme, sanma.
zulüm:
haksızlık.
1...,818,819,820,821,822,823,824,825,826,827 829,830,831,832,833,834,835,836,837,838,...1086
Powered by FlippingBook