Yirmi dördüncü Mektupta, kur’ân-ı Hakîm’in sır-
rıyla tamamıyla keşfedilmiş ve o muamma açılmış-
tır.
On Dokuzuncu Mektup
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
151-373
Mu’cizat-ı Ahmediyeye (
AsM
) dairdir. üç yüzden
fazla mu’cizatı beyan eder. Bu risale, risalet-i Ah-
mediyenin (
AsM
) mu’cizesini beyan ettiği gibi, ken-
disi de o mu’cizenin bir kerametidir ki, üç dört nevi
ile harika olmuştur.
Birincisi
: nakil ve rivayet olmakla beraber, yüz
elli sahifeden
(HaşİYe)
fazla olduğu hâlde, kitaplara
müracaat edilmeden, ezber olarak, dağ ve bağ kö-
şelerinde üç dört gün zarfında, her günde iki üç sa-
at çalışmak şartıyla, mecmuu on iki saatte telif edil-
mesi harika bir vakıadır ki, bu risaledeki mu’cizat-ı
Ahmediyenin (
AsM
) bir şule-i kerameti olmuştur.
İkincisi
: Şu risale, uzunluğuyla beraber, ne yaz-
ması usanç verir ve ne de okuması halâvetini kay-
beder. tembel ehl-i kalemi öyle bir şevk ve gayrete
getirdi ki, bu sıkıntılı ve usançlı zamanda, bir sene
zarfında civarımızda yetmiş adede yakın nüshaları
yazıldı. o mu’cize-i risaletin bir kerameti olduğunu,
muttali olanlara kanaat verdi.
Üçüncüsü
: Acemi ve tevafuktan haberi yok ve
bize de daha tevafuk tezahür etmeden evvel yazdık-
ları nüshalarda lâfz-ı
Resul-iEkremAleyhissalâtü
risalet-i ahmediye:
Hazret-i Mu-
hammed’in peygamberliği.
rivayet:
bir haber, söz veya olayı
nakletme.
şevk:
arzu, aşırı istek ve heves.
şule-i keramet:
keramet ışığı.
telif:
yazma, kitap yazma.
tevafuk:
uygunluk, rastlamak,
birbirine denk gelme.
tezahür:
ortaya çıkma, meydana
çıkma.
vakıa:
olay.
zarfında:
içinde.
HaşİYe:
Asıl nüshasına göredir.
beyan:
anlatma, bildirme,
izah.
dair:
ilgili.
ehl-i kalem:
yazar.
halâvet:
tatlılık, şirinlik.
harika:
olağanüstü vasıflar
taşıyan ve hayranlık hissi
uyandıran şey.
haşiye:
dipnot, derkenar.
kanaat:
fikir, görüş.
keramet:
lütuf, ihsan, bağış.
keşif:
keşfetme, meydana çı-
karma.
kur’ân-ı Hakim:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
lâfz-ı Resul-i ekrem:
"en ke-
rim, en saygın peygamber"
anlamına gelen "Resul-i Ek-
rem" sözü, kelimesi.
mecmu:
toplam, tüm.
muamma:
anlamı gizli ve güç
anlaşılır söz.
mu’cizat:
Allah tarafından ve-
rilip, yalnız peygamberlerin
gösterebilecekleri büyük ha-
rika işler.
mu’cizat-ı ahmediye:
Pey-
gamber Efendimizin (a.s.m.)
gösterdiği mu’cizeler.
mu’cize:
peygamberler tara-
fından ortaya konmuş, olağa-
nüstü hâl ve hareketlerden
her biri; benzerini yapmaktan
insanların âciz kaldığı şey.
mu’cize-i risalet:
peygam-
berlik mu’cizesi.
muttali:
haberdar, bilgisi
olan.
müracaat:
başvurma, danış-
ma; başvuru.
nev’:
tür.
nüsha:
yazılı, yazılmış şey.
risale:
mektup, bir konuda
yazılmış kitap.
Mektubat | 833 |
f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT