Mektubat | 831 |
f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
•
Dördüncü Nokta:
ehl-i dünyanın evhamlı su-
allerine karşı cevaptır. o cevapta bilmecburiye hiz-
met-i kur’âniyeye ait bir keramet olarak hakkımız-
da gözle görülen ve hiçbir cihette inkâr edilemeyen
birkaç inayet-i İlâhiyeyi beyan ediyor.
•
Beşinci Nokta:
ehl-i dünyanın katmerli bir zu-
lüm ile bana teklif ettikleri bid’akârâne kaidelerine
karşı onları tam susturacak bir cevaptır.
bu ON aLtINCI MektubuN ZeYLİ
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
120
zalim ehl-i dünyanın ve mülhitlerin dünyaların-
dan ve siyasetlerinden bütün bütün çekildiğim hâl-
de, kendi hainliklerinden habbeyi kubbe yaparak
hakkımda gösterdikleri evham ve telâşa karşı eski
said lisanıyla, izzet-i ilmiyeyi muhafaza noktasında,
ağızlarına şiddetli bir tokat vurarak başlarındaki ev-
hamı uçurur.
On Yedinci Mektup
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
128-133
Has bir kardeşime yazılmış küçük bir taziyename-
dir. Çendan bu Mektup sureten küçüktür, fakat fay-
dası büyük olup, ona karşı ihtiyaç umumîdir. Hadd-i
bulûğa ermeden çocukları vefat eden peder ve vali-
delere mühim bir müjdedir. Bu taziye ile en me’yus
ve mükedder bir kalb, hakikî bir teselli ve ferah
bulur. küçük olarak vefat eden çocuklar, âlem-i be-
kada ebedî sevimli çocuk olarak kalıp, peder ve
mükedder:
kederli, üzüntülü, ta-
salı.
mülhit:
İslâm dininden ayrılan.
peder:
baba, ata.
siyaset:
politika, devlet idaresi.
sual:
soru.
sureten:
şekilce, şekil olarak.
taziye:
baş sağlığı, teselli.
taziyename:
ölmüş birisinin ya-
kınlarını teselli eden ve acılarını
hafifleten yazı.
teklif etmek:
sunmak.
teselli:
acı bir olayı unutturmaya
çalışma, avutma.
umumî:
herkese ait, genellik.
valide:
ana, anne.
vefat:
ölüm, ölme.
zalim:
zulmeden, haksızlık eden.
zeyil:
ek, ilâve.
zulüm:
haksızlık, işkence.
âlem-i beka:
sonsuzluk âle-
mi, ahiret.
beyan:
anlatma, açık söyle-
me, bildirme, izah.
bid’akârâne:
dinde olmayanı
dine mal etmeye çalışarak.
cihet:
yön, taraf.
çendan:
gerçi.
ebedî:
sürekli, devamlı.
ehl-i dünya:
dünyaya dalıp
ahireti düşünmeyenler.
evham:
kuşkular, kuruntular.
faide:
fayda.
ferah:
sevinç, sevinme.
habbeyi kubbe yapmak:
önemsiz şeyleri abartmak.
hadd-i bulûğ:
bulûğa erme
yaşı, ergenlik çağı.
hain:
hıyanet eden, zarar ver-
mekten hoşlanan.
hakikî:
gerçek, doğru.
has:
ihlâslı, özel.
hizmet-i kur’âniye:
Kur’ân’ın
hizmeti.
ihtiyaç:
gereklilik.
inayet-i İlâhiye:
Allah’ın yar-
dımı.
inkâr:
reddetme, kabul et-
meme, inanmama.
izzet-i ilmiye:
ilmin gerektir-
diği ciddîlik, ağırbaşlılık.
kaide:
bir şeyin aslı, kuralı,
temeli.
katmer:
kat kat olmuş, kat
kat bükülmüş nesne.
keramet:
Allah’ın velî kulla-
rında görülen olağanüstü hâl-
ler veya tabiatüstü hâdiseler.
lisan:
dil.
me’yus:
ümidi kesilmiş, ke-
derli.
muhafaza:
koruma, saklama,
hıfzetme.
mühim:
önemli.
müjde:
iyi haber, beşaret.