f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
| 830 | Mektubat
Altıncı Sual:
“
(1)
o
¬n
¡r
Ln
h s
’p
G l
?p
dÉn
g m
Ar
?n
T t
?o
c
aye-
tinin hükmü ahirete, Cennete ve Cehenneme ve
ehillerine şümulü var mı, yok mu?” Cevabında ga-
yet mühim ve merakaver ve kuvvetli bir cevap veri-
lir. Bu risaledeki sualleri merak edenlere bu risale bir
iksir-i azamdır.
On Altıncı Mektup
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
101-127
r
ºo
gr
ƒn
°ûr
NÉn
a r
ºo
µ n
d Gƒo
©n
ªn
L r
ón
b ¢n
SÉs
ædG s
¿p
G ¢o
SÉs
ædG o
ºo
¡n
d n
?Én
b n
øj/
òs
`dn
G
(2)
o
?«/
c
n
ƒr
dG n
ºr
©p
fn
h*G Én
æ`o
Ñ°r
ùn
M Go
ƒdÉn
bn
h Ék
fÉn
Á/
G r
ºo
gn
OGn
õ`n
a
ayetinin bir sırrını, başıma gelen bir hâdise münase-
betiyle, Beş nokta ile tefsir ediyor.
•
Birinci Nokta:
Hak ve hakikat olan hizmet-i
kur’âniye, şimdiki zamanda çoğu yalancılıktan iba-
ret ve bid’a ve dalâlet olan siyasetten beni kat’iyen
menettiğine dairdir.
•
İkinci Nokta:
Hayat-ı ebediyeye ciddî çalışmak
ve zararsız ve müstakim yol ile kur’ân’a hizmet et-
mek, elbette dağdağa-i siyasetten çekilmeyi iktiza
ettiğinden, ehl-i dünyanın hata ve harekâtlarını hoş
görmek değil, belki kalblerimizi bulandırmamak için
bakmamaktayız.
•
Üçüncü Nokta:
Başıma gelen ağır tazyikat ve
musibetlere karşı tahammülümün mühim bir sebe-
bini iki vakıa ile beyan eder.
ahiret:
öbür dünya.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
beyan:
açıklama, izah.
bid’a:
dinin aslında olmayıp son-
radan ortaya çıkan şeyler.
ciddî:
gerçek, hakikat.
dağdağa-i siyaset:
siyasî kargaşa
ve çalkantılar.
dair:
ait, ilgili.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten ay-
rılmak.
ehil:
bir yerde oturan.
ehl-i dünya:
dünyaya dalıp ahire-
ti düşünmeyenler.
gayet:
son derece.
hâdise:
vakıa, olay.
hak:
doğru, gerçek.
hakikat:
gerçek.
harekât:
hareketler.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve son-
suz hayat.
helâk:
mahvolma, harap olma.
hizmet-i kur’âniye:
Kur’ân’ın hiz-
meti.
hüküm:
nüfuz, yürürlük, geçerli-
lik, etkileme.
ibaret:
oluşan, müteşekkil.
1.
Her şey helâk olup gidicidir; Allah’ın zatı müstesna. (Kasas Suresi: 88.)
2.
Onlar öyle kimseler ki, insanlar onlara, “düşman size karşı büyük bir kuvvet topladı; onlar-
dan korkun dedikleri zaman onların imanı ziyadeleşti ve “Allah bize yeter; O ne güzel ve-
kildir” dediler. (Al-i İmran Suresi: 173.)
iksir-i azam:
tesiri büyük ilâç.
iktiza:
gerekme.
iman:
inanmak.
kat’iyen:
kesinlikle.
men:
mâni olma.
merakaver:
merak verici, dü-
şündürücü.
musibet:
belâ, dert, sıkıntı.
mühim:
önemli.
münasebet:
ilgi, alâka.
müstakim:
doğru.
müstesna:
ayrı, hariç.
risale:
mektup, küçük kitap.
siyaset:
politika, devlet idare-
si.
sual:
soru.
şümul:
içine alma, kaplama,
ihata etme.
tahammül:
dayanma, sabret-
me, sabır gösterme.
tazyikat:
baskılar, zorlamalar,
sıkıştırmalar.
tefsir:
açıklama.
vakıa:
olay.
vekil:
başkasının yerine ve
adına hareket eden, konuşan.
zat:
kedisi, şahıs.