Mektubat | 843 |
f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
acıolanmevtiistedi;tâötekisaadetemazharol-
sun
.”
İşte kur’ân-ı Hakîm’in şu belâgatine hayran ol,
bak ki, kıssa-i Yusuf’un (
AsM
) hatimesini ne suretle
haber verdi. o haberi dinleyenlere elem ve esef de-
ğil, belki bir müjde, bir sürur ilâve ediyor. Hem ir-
şat ediyor ki, kabrin arkası için çalışınız; hakikî sa-
adet ve lezzet ondadır. Hem Hazret-i Yusuf Aley-
hisselâmın âlî sıddıkıyetini gösteriyor ve diyor:
“
Dünyanınenparlakveensürurluhâletidahiona
gafletvermiyor,onumeftunetmiyor;yineahiretiis-
tiyor
.”
Yirmi Dördüncü Mektup
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
478-519
kâinatın tılsım-ı acibini ve müşkül muammasının
en mühim bir sırrını keşif ve halleden bir mektuptur
ve en mühim bir sualin
(HaşİYe)
cevabıdır. Şöyle ki:
“esma-i İlâhiyenin azamlarından olan ism-i ra-
hîm, Hakîm, Vedûd’un iktiza ettikleri şefkatperve-
râne ve maslahatkârâne ve muhabbettarâne taltifle-
ri, ne suretle pek müthiş ve muvahhiş olan mevt ve
adem ile, zeval ve firak ile, musibet ve meşakkat ile
tevfik edilir?” diye sualin cevabında tılsım-ı kâinatın
üçüncü muammasını halleden ve kâinattaki daimî
faaliyetin muktezasını ve esbab-ı mucibesini göste-
ren “Beş remiz” ile gayelerini ve faydalarını ispat
kıssa-i Yusuf:
Hz. Yusuf ‘un kıs-
sası, hikâyesi.
maslahatkârâne:
sulh ve barış
içinde; işe ve maksada uygun şe-
kilde.
mazhar:
nail olma, şereflenme,
kavuşma.
meftun:
düşkün, tutkun.
meşakkat:
sıkıntı, güçlük, zorluk.
mevt:
ölüm.
muamma:
karışık, manası zor an-
laşılır şey.
muhabbetkârâne:
sevgi göstere-
ne yaraşır şekilde.
muhafaza:
koruma, saklama.
mukteza:
gereken, gerekli olan.
musibet:
belâ, dert, sıkıntı.
muvahhiş:
dehşet veren, korku-
tan, ürküten.
mühim:
önemli.
müşkül:
güç, zor.
Rahîm:
acıyan, esirgeyen, mer-
hamet eden Allah.
remiz:
işaret.
saadet:
mutluluk, sevinç.
sual:
soru.
suret:
biçim, şekil.
sürur:
sevinç.
sıddıkıyet:
sıddıklık, doğruluk.
şefkatperverâne:
çok şefkat sa-
hibi.
taltif:
iyilikle gönül alma.
tevfik:
muvaffakıyet, yardım.
tılsım-ı acip:
garip, anlaşılması
güç, şaşırtıcı sır.
tılsım-ı kâinat:
evrenin gizli sırrı.
Vedûd:
çok şefkatli olan ve çok
sevgi beslenen, seven ve sevilen
Allah.
zeval:
sona erme, yok olma.
HaşİYe:
Bu mektubun mesaili bir derece ihsas edilmek arzu edildiğin-
den, fihristiyet ihtisarı muhafaza edilmedi, uzun oldu.
adem:
yokluk.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp devamlı süre-
cek olan ikinci hayat.
âlî:
yüce, yüksek.
arzu:
istek, heves.
azam:
büyük.
belâgat:
iyi, güzel, pürüzsüz
söz söyleme.
daimî:
sürekli, devamlı.
elem:
acı.
esbab-ı mucibe:
icap eden,
gereken sebepler.
esef:
acıma, üzülme.
esma-i İlâhiye:
Allah’ın isim-
leri.
faaliyet:
işleyiş, canlılık, akti-
vite.
faide:
fayda, yarar.
fihristiyet:
listeleniş, katalog
hâline getiriliş.
firak:
ayrılma, ayrılık.
gaflet:
ihtiyatsızlık, dikkatsiz-
lik.
gaye:
maksat.
hakikî:
gerçek, bir şeyin aslı
esası.
Hakîm:
her şeyi bir maksatla
uygun ve hikmetle yaratan,
hikmet sahibi Allah.
hâlet:
hâl.
haşiye:
derkenar, dipnot.
hatime:
son, sonuç.
ihsas etmek:
üstü kapalı an-
latma, sezdirme, ima.
ihtisar:
kısaltma, özetleme.
iktiza:
gerekme, gereklilik.
irşat:
gafletten uyandırıp hi-
dayet yolunu gösterme.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, evren.
keşif:
açma, meydana çıkar-
ma.