Mektubat - page 846

f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
| 846 | Mektubat
etvarıyla “mukadderat-ı hayatiye” denilen sergüzeş-
te-i hayatiyesi, âlem-i misalin defterlerinden olan
levh-i misalîde yazılır, ruhanîlere daimî mevcut bir
mütalâagâh olur. Hem, cin ve insin amelleri gibi,
ahiret pazarına ve âlem-i ahirete gönderilecek mah-
sulâtı bâkî kalır. Hem, etvar-ı hayatiyeleriyle ettikle-
ri enva-ı tesbihat-ı rabbaniye bâkî kalıyor. Hem, şu-
unat-ı sübhaniyenin zuhuruna medar çok şeyleri ar-
kasında mevcut bırakır, öyle gider. Bu beş İşarette-
ki beş hakikati kat’î delil hükmünde beş makul ve
makbul temsil ile beyan eder.
Yirmi Dördüncü Mektubun Birinci Zeyli
. . . .
503-509
(1)
r
º o
c
oD
hBÉ n
Yo
O n
’ r
ƒ n
d »
pq
Hn
Q r
ºo
µp
HGoD
ƒn
Ñ`r
©n
j Én
e r
?o
b
ayetinin mü-
him bir sırrını Beş nükte ile tefsir ediyor. Ve dua
bir sırr-ı azîm-i ubudiyet olduğunu; ve kâinattan da-
imî bir surette dergâh-ı rububiyete giden en azîm ve-
sile ise dua olduğunu; ve duanın azîm tesiri bulundu-
ğunu kat’î ispat etmekle beraber; külliyet ve devam
kesb eden bir dua kat’iyen makbul olduğuna binaen,
umum ümmetin resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesse-
lâma salâvat namıyla dualarının neticesinde, resul-i
ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ne kadar yüksek bir
mertebede olduğunu gösterir. duanın da üç nev-i
mühimmini zikretmekle beraber, beyan eder ki,
duanın en güzel ve en lâtif meyvesi, en leziz ve en
hazır neticesi şudur ki: dua eden adam bilir ve dua
ile bildirir ki; birisi var, onun sesini dinler,
ahiret:
öbür dünya.
âlem-i ahiret:
ahiret âlemi.
âlem-i misal:
ruhların bulunduğu
âlem.
amel:
iş, emek.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
azîm:
büyük.
bâkî:
sürekli ve kalıcı olan.
beyan:
açıklama, açık söyleme;
anlatma
cin:
gözle görünmez, lâtif cisim-
lerden ibaret bir yaratık.
daimî:
sürekli, devamlı.
delil:
yol gösteren.
dergâh-ı rububiyet:
rububiyet
dergâhı, Allah’ın rububiyet katı,
huzurundaki her şeye sahipliği.
enva-ı tesbihat-ı Rabbaniye:
Al-
lah’ı tesbih etmenin türlü yolları.
etvar:
tarzlar, tavırlar.
etvar-ı hayatiye:
yaşayış tarzları,
hareketleri.
hakikat:
gerçek.
ins:
insan, beşer.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı.
kat’î:
kesin.
kat’iyen:
kesinlikle.
kesb:
çalışıp, kazanma.
külliyet:
bütünlük, tümlük.
lâtif:
yumuşak, hoş, güzel.
levh-i misal:
dünyada yapılanla-
rın kayıt edildiği, görüntülendiği
yer.
mahsulât:
elde edilen şeyler.
makbul:
kabul edilmiş olan, alı-
1.
De ki: Eğer duanız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var? (Furkan Suresi: 77.)
nan, reddedilmeyen.
makul:
akla uygun.
medar:
sebep, vesile.
mevcut:
var olan.
mukadderat-ı hayatiye:
ka-
der kalemiyle yazılmış haya-
tın programı; alın yazısı.
mühim:
önemli.
mütalâagâh:
okuma ve ince-
leme yeri.
netice:
sonuç.
nev-i mühim:
önemli çeşit.
nükte:
herkesin anlayamadı-
ğı ince mana.
ruhanî:
ruh ile ilgili.
salâvat:
salât ve selâm etme.
sergüzeşte-i hayatiye:
hayat
hikâyesi.
suret:
biçim, şekil.
sırr-ı azîm-i ubudiyet:
kullu-
ğun büyük sır ve hakikati.
şuunat-ı Sübhaniye:
Sübhan
olan Allah’ın fiilleri, her türlü
kusur ve noksandan uzak
olan Allah’ın işleri.
tefsir:
açıklama.
temsil:
misal.
tesir:
etki.
umum:
bütün, genel.
ümmet:
Müslümanların ta-
mamı; bütün Müslümanlar.
vesile:
yol, vasıta.
zeyil:
ek, ilâve.
zikir:
anma.
zuhur:
görünme, meydana
çıkma.
1...,836,837,838,839,840,841,842,843,844,845 847,848,849,850,851,852,853,854,855,856,...1086
Powered by FlippingBook