İşte, böyle bir zat ki,
(1)
p
?p
YÉ n
Ør
dÉn
c o
Ö n
Ñ° s
ùdn
G
sırrınca, bütün
ümmetinin işlediği hasenatın bir misli onun kefe-i miza-
nında bulunan ve umum ümmetinin salâvatı onun mane-
vî kemalâtına imdat
(2)
veren ve risaletinde gördüğü veza-
ifin netaicini ve manevî ücretleriyle beraber rahmet ve
muhabbet-i İlâhiyenin nihayetsiz feyzine mazhar olan bir
zat, elbette Miraç merdiveniyle cennete, sidretü’l-Münte-
ha’ya, Arşa ve kab-ı kavseyne kadar gitmek,
(3)
aynı hak,
nefs-i hakikat ve mahz-ı hikmettir.
(HaşİYe)
»
p
bÉn
Ñr
dG n
ƒo
g»
p
bÉn
Ñr
dn
G
Sa i d Nu r s î
HaşİYe:
en mühim bir ceride-i İslâmiyede umum âlem-i İslâma taallûk
eden ve gayet ehemmiyetli siyasîlerden ve hayat-ı içtimaiye ile çok alâ-
kadar olan umum hukukçulardan 1927 senesinde Avrupa’da toplanan
bir kongrede mühim ecnebi feylesoflar, şeriat-i Muhammediyeye (
AsM
)
dair bu aşağıda yazılan Arabî fıkranın aynını kendi lisanlarıyla söylemiş-
ler. o Arabî ceridenin naklettiği Arabî ifadeyi aynen yazıyoruz ve ter-
cümesini de Arabî ifadenin altına ilâve ediyoruz.
NurÇeşmesi’
nin ahi-
rinde yazılan ecnebi feylesoflardan kırk üç tanesinin beyanatı, bu iki
kahraman feylesofun beyanatıyla kırk beş tane şahid-i sadık oluyor.
o
ABGn
ór
Yn
’r
G p
¬p
H r
än
óp
¡n
°T Én
e o
?r
°†n
Ør
dn
G
“
Faziletodurki,düşmanlardahionutasdik
etsin
.”
arabî ceridenin beyanatı:
o
ó«
p
ªn
Y n
?Én
b ..p
ºn
dÉn
©r
?p
d Én
¡ p
Mn
Ón
°Un
h p
?n
Ór
°Sp
’r
G …p
OÉn
Ñn
e p
q
ƒo
ªo
°ùp
H p
Ür
ôn
¨r
dG o
A=É n
ªn
?o
Y »
s
àn
M n
±n
ôn
àr
YG p
ón
bn
h
1927 p
án
æn
°S?
p
a p
óp
?n
©r
æo
Ÿr
G n
Ú
pq
«p
bƒo
?o
?r
G n
ôp
ªn
Jr
D
ƒo
e?
p
a r
?ƒo
Ñn
°T o
PÉn
àr
°So
’r
G Én
æ«
p
a p
án
©p
eÉn
ép
H p
¥ƒo
?o
?r
G p
á s
«u
?o
c
p
¬p
às
«u
eo
G n
ºr
Zn
Q o
¬s
fn
G r
Pp
G Én
¡r
«n
dp
G (?.¢U.´) m
ós
ªn
ëo
ªn
c m
?o
Ln
Q p
ÜÉn
°ùp
àr
fÉp
H o
ôp
în
àr
Øn
àn
d n
á s
jp
ô n
°û n
Ñr
dG s
¿n
G)
Én
e n
ón
©r
°Sn
G n
Ú
u
«p
FÉn
Hho
Qr
hn
’r
G o
ør
ën
f o
¿ƒo
µ n
æ°n
S p
™j
p
ôr
°ûn
àp
H n
»p
Jr
Én
j r
¿n
G Ék
fr
ôn
b n
ôn
°ûn
Y n
án
©r
°†p
H n
?r
Ñn
b n
´Én
£n
àr
°SG
ahir:
son.
alâkadar:
alâkalı, ilgili.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
arabî:
Arapça.
arş:
Allah’ın kudret ve saltanatı-
nın tecelli ettiği yer.
beyanat:
açıklamalar, izahlar.
ceride:
gazete.
ceride-i İslâmiye:
İslâmî gazete.
ecnebi:
yabancı, başka milletler-
den olan.
ehemmiyetli:
önemli.
fazilet:
kişiyi ahlâklı, iyi hareket
etmeye yönelten manevî kuvvet,
erdem.
feyiz:
bolluk, bereket; ihsan, ba-
ğış.
feylesof:
felsefe ile uğraşan, filo-
zof.
fıkra:
bölüm, kısım.
gayet:
son derece, çok.
hasenat:
iyi ameller, iyi işler, ha-
yırlar.
haşiye:
dipnot, açıklayıcı yazı.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
ifade:
söz; kısım, bölüm.
ilâve etmek:
eklemek.
kab-ı kavseyn:
iki yay mesafesi.
Hz. Muhammed’in miraca çıkışıy-
la vardığı son nokta, bütün yara-
tılanları arkasına alıp Yaratanla
müşerref ve muhatap olduğu ma-
kam.
kefe-i mizan:
terazinin gözü, te-
razi kefesi.
kemalât:
mükemmellikler.
kongre:
çeşitli devletlerden yö-
neticilerin, elçilerin, delegelerin ka-
tılmasıyla yapılan toplantı.
mahz-ı hikmet:
hikmetin ta ken-
disi; belirli gayelere yönelik, an-
lamlı, faydalı ve yerli yerinde olu-
şun ta kendisi.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mazhar olmak:
nail olma, kavuş-
ma, erişme.
Miraç:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed’in, Cenab-ı Hakkın hu-
zuruna ruhen, cismen, hâlen çık-
ması mu’cizesi.
misil:
benzer, eş.
muhabbet-i İlâhiye:
Allah sevgi-
si.
nakletmek:
aktarmak.
nefs-i hakikat:
gerçeğin tâ ken-
disi.
netaiç:
neticeler, sonuçlar.
rahmet:
Allah’ın kullarını esirge-
mesi, onlara acıyıp bağışlaması,
onlara maddî ve manevî nimetler
vermesi, onların günahlarını sil-
mesi.
risalet:
resullük, peygamberlik.
salâvat:
dua; Hz. Muhammed’e
rahmet ve esenlik dileme, ona
saygı gösterme, salât ve se-
lâm etme; Hz. Peygambere
memnuniyet ve bağlılık için
yapılan dualar.
Sidretü’l-Münteha:
yedinci kat
gökte olduğu rivayet edilen
ve Peygamberimizin miraçta
ulaştığı makamlardan bir ta-
nesi.
şahid-i sadık:
doğru sözlü şa-
hit.
şeriat-ı Muhammediye:
Hz.
Muhammed’in getirdiği, tarif
ettiği, bildirdiği İlâhî emir ve
yasaklara dayanan hükümle-
rin hepsi.
taallûk etmek:
ilgilendirmek.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tercüme:
çevirme, çeviri.
ümmet:
Peygamberimiz Hz.
Muhammed’e inanıp onun yo-
lundan gidenlerin tamamı.
vezaif:
vazifeler, işler.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 362 | Mektubat
1.
Bir şeye sebep olan onu işleyen gibidir. [“Hayrın yolunu gösteren, onu işleyen gibidir“ hadi-
sinden alınan bir ölçü. (Feyzü'l-Kadir, c. 3, s. 537, h.no: 4250; Aclunî, Keşfü'l-Hafâ, 1:399; Tir-
mizî, İlim: 14; Müsned, 5:357.
2.
Ahzab Suresi: 56; Buharî, Ezan: 8; Müslim, Salât: 14; EbuDavud, Salât: 37.
3.
Bkz.: Necm Suresi: 4-18.