muhaddisînin, pek çok senetlerle ve muhtelif tariklerle vu-
kuunu nakletmesi;
(1)
ve ehl-i keşif ve ilham bütün evliya
ve sıddıkînin şahadeti; ve ilm-i kelâmın meslekçe birbi-
rinden çok uzak olan imamlarının ve mütebahhir ulema-
nın tasdiki; ve nass-ı kat’î ile dalâlet üzerine icmaları vaki
olmayan ümmet-i Muhammediyenin (
AsM
)
(2)
o vak’ayı te-
lâkki-i bilkabul etmesi, güneş gibi inşikak-ı kameri ispat
eder.
Elhâsıl
, buraya kadar tahkik namına ve hasmı ilzam he-
sabına idi. Bundan sonraki cümleler, hakikat namına ve
iman hesabınadır. evet, tahkik öyle dedi; hakikat ise di-
yor ki:
sema-i risaletin kamer-i müniri olan Hatem-i divan-ı
nübüvvet, nasıl ki mahbubiyet derecesine çıkan ubudiye-
tindeki velâyetin keramet-i uzması ve mu’cize-i kübrası
olan Miraç ile, yani bir cism-i arzı semavatta gezdirmek-
le semavatın sekenesine ve âlem-i ulvî ehline rüçhaniyeti
ve mahbubiyeti gösterildi ve velâyetini ispat etti. öyle de,
arza bağlı, semaya asılı olan kameri, bir arzlının işaretiy-
le iki parça ederek, arzın sekenesine, o arzlının risaletine
öyle bir mu’cize gösterildi ki, zat-ı Ahmediye (
AsM
), ka-
merin açılmış iki nuranî kanadı gibi, risalet ve velâyet gi-
bi iki nuranî kanadıyla, iki ziyadar cenah ile evc-i kema-
lâta uçmuş, tâ kab-ı kavseyne çıkmış; hem ehl-i sema-
vat, hem ehl-i arza, medar-ı fahir olmuştur.
(3)
p
äG n
ƒ'
ª° s
ùdG n
h ¢p
V r
Qn
’r
G n
CÓr
`` p
e o
äÉ n
ª«
p
?° r
ù s
àdGn
h o
I n
Ó° s
üdG p
¬ p
d'
G = '
¤n
Yn
h p
¬r
«n
?n
Y
(4)
o
º«
p
µ n
`?r
G o
º«
p
? n
©r
dG n
â r
fn
G n
?s
f p
G BÉ
'
æ n
à r
ªs
? n
Y É
'
e
s
’ p
G BÉ
'
æn
d n
ºr
? p
Y n
’ n
?n
fÉ n
ërÑ°oS
âlem-i ulvî:
yüce âlem.
cenah:
kanat, taraf, kısım.
cism-i arz:
dünyaya ait cisim.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten ay-
rılmak, doğru yoldan ayrılma.
ehl-i arz:
dünyada bulunanlar.
ehl-i keşif ve ilham:
keşif ve il-
ham ehli; bazı sırları, bilinmeyen
hakikatleri, Cenab-ı Hakkın lütfu
ve ilhamı ile bilen velîler.
ehl-i semavat:
semavat ehli, me-
lekler.
elhâsıl:
sonuç olarak, özetle.
evc-i kemalât:
mükemmellikle-
rin en üst derecesi, zirvesi.
hatem-i divan-ı nübüvvet:
pey-
gamberlik meclisinin mührü olan
Peygamberimiz.
hikmet:
belirli gayelere yönelik,
faydalı ve yerli yerinde oluş.
icma:
fikir birliği.
ilm-i kelâm:
kelâm ilmi, Cenab-ı
Hakkın zat ve sıfatlarından, nü-
büvvet, haşir, kader gibi imana
ait meselelerden İslâmî esaslar
dairesinde delillere dayalı olarak
bahseden ilim.
ilzam:
susturma, cevap veremez
hale getirme.
inşikak-ı kamer:
Hz. Muhammed’in
Cenab-ı Hakkın izniyle, bir par-
mak işaretiyle ayı ikiye bölmesi
suretiyle gösterdiği büyük mu’ci-
ze.
kab-ı kavseyn:
iki yay mesafesi.
Hz. Muhammed’in Miraca çıkışıyla
vardığı son nokta. Bütün yaratı-
lanları arkasına alıp Yaratanla mü-
şerref ve muhatap olduğu ma-
kam.
kamer-i münir:
parlak ay.
keramet-i uzma:
en büyük kera-
met.
mahbubiyet:
sevilecek hâlde bu-
lunma.
medar-ı fahir:
övünme sebebi.
mu'cize-i kübra:
en büyük mu'ci-
ze.
muhaddisîn:
muhaddisler, hadis
ilmiyle uğraşanlar.
mütebahhir:
çok bilgili, derin bil-
gi sahibi.
nakletme:
aktarma, anlatma.
nass-ı kat’î:
kesin hüküm; Kur’ân
ve hadis hükmüyle kesinlik kaza-
nan hususlar.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak.
risalet:
peygamberlik, resullük, el-
çilik.
rüçhaniyet:
üstünlük.
sekene:
sakinler; bir yerde otu-
ranlar, yaşayanlar.
sema-i risalet:
peygamberlik se-
ması, göğü.
semavat:
semalar, gökler.
senet:
bir hadis metnini rivayet
eden ravilerin, en sondan Hz. Pey-
gambere varıncaya kadar uzanan
isimler zinciri.
sıddıkîn:
sıddıklar, doğru söz-
lü olanlar; samimiyetle iman
etmiş olan ve bunun gereği-
ne tam olarak uyanlar.
tahkik:
araştırma, inceleme.
tarik:
yol.
telâkki-i bilkabul:
olduğu ve
rivayet edildiği gibi kabul edi-
lip inanılması.
tenzih etme:
her türlü eksik
ve noksandan uzak ve yüce
tutma.
ubudiyet:
kulluk.
vaki olmayan:
meydana
gelmeyen.
vuku:
olma, meydana gelme,
oluş.
zat-ı ahmediye:
Peygambe-
rimizin zatı, şahsiyeti.
ziyadar:
ışıklı, parlak.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 356 | Mektubat
1.
Buharî, Tefsir: 1, Menakıb: 27; Müslim, Sıfatü'l-Münafıkîn: 44, 45, 46, 48; Tirmizî, Tefsir: 54;
Müsned, 4:82.
2.
EbuDavud, Fiten ve Melâhim: 1; Tirmizî, Fiten: 7; İbniMâce, Fiten: 7.
3.
Ona ve Âline yer ve gökler dolusu rahmet ve selâmlar olsun.
4.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz
yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)