Mektubat - page 355

Hâlık-ı Hakîm’i, resulünün risaletini tasdik ve davasını
tenvir için, harikulâde olarak o hâdiseyi ika etmiştir.
sırr-ı irşat ve sırr-ı teklif ve hikmet-i risaletin iktizasıyla,
hikmet-i rububiyetin istediği insanlara, ilzam-ı hüccet için
gösterilmiştir. o sırr-ı hikmetin iktiza etmedikleri, iste-
medikleri ve dava-i nübüvveti henüz işitmedikleri aktâr-ı
zemindeki insanlara göstermemek için, sis ve bulut ve
ihtilâf-ı metâli haysiyetiyle, bazı memleketin kameri da-
ha çıkmaması ve bazıların güneşleri çıkması ve bir kısmı-
nın sabahı olması ve bir kısmının güneşi yeni gurup et-
mesi gibi, o hâdiseyi görmeye mâni pek çok esbaba bi-
naen gösterilmemiş. eğer umum onlara dahi gösterilse
idi, o hâlde ya işaret-i Ahmediyenin (
AsM
) neticesi ve
mu’cize-i nübüvvet olarak gösterilecekti; o vakit risaleti
bedahet derecesine çıkacaktı, herkes tasdike mecbur
olurdu, aklın ihtiyarı kalmazdı –iman ise, aklın ihtiyarıy-
ladır– sırr-ı teklif zayi olurdu. eğer sırf bir hâdise-i sema-
viye olarak gösterilse idi, risalet-i Ahmediye (
AsM
) ile mü-
nasebeti kesilirdi ve onunla hususiyeti kalmazdı.
E l hâ s ı l
: Şakk-ı kamerin imkânında şüphe kalmadı,
kat’î ispat edildi. Şimdi, vukuuna delâlet eden çok bür-
hanlarından altısına
(HaşİYe)
işaret ederiz. Şöyle ki:
ehl-i adalet olan sahabelerin, vukuuna icmaı; ve ehl-i
tahkik umum müfessirlerin,
(1)
o
ô n
ªn
?r
dG s
?n
°ûr
fG n
h
tefsirinde
onun vukuuna ittifakı; ve ehl-i rivayet-i sadıka bütün
Mektubat | 355 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
hikmet-i rububiyet:
her şeyi ida-
re ve terbiye eden Allah’ın hik-
meti.
hususiyet:
hususîlik, özellik.
hüccet:
delil.
icma:
fikir birliği.
ihtilâf-ı metâli:
ayın doğuşunun
zaman olarak, farklı yerlerde farklı
oluşu.
ihtiyar:
seçme, tercih, irade.
ika etmek:
yapmak, meydana ge-
tirmek.
iktiza:
gerektirme.
ilzam-ı hüccet:
susturmaya delil
olarak.
iman:
inanma, inanç; İslâmiyeti
kabul etme.
işaret-i ahmediye:
Hz. Muham-
med’in Peygamberliğine olan işa-
ret.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
kamer:
Ay.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
maatteessüf:
üzüntüyle ifade et-
mek gerekir ki... ; ne yazık ki...
makam:
yer, mevki.
mâni:
engel.
mecbur:
zorlanmış, bir işi yapmak
zorunda kalmış.
memleket:
ülke, yurt.
mu’cize-i nübüvvet:
Peygamber-
lik mu’cizesi.
müfessir:
Kur’ân-ı Kerîm’i tefsir
eden, yorumlayan İslâm âlimi.
münasebet:
ilgi, alâka, bağ.
resul:
elçi, peygamber.
risalet:
resullük, peygamberlik.
risalet-i ahmediye:
Hz. Muham-
med’in peygamberliği.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed’in mübarek yüzünü gör-
mekle şereflenen ve onun soh-
betlerine katılan mü’min kimse.
sırr-ı hikmet:
hikmetin sırrı.
sırr-ı irşat:
insanlara doğru yolu
göstermenin sırrı, hakikati.
sırr-ı teklif:
teklif sırrı, insanların
dünyaya gelip Allah tarafından
kullukla görevlendirilmelerinin sır-
rı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakk-ı kamer:
ayın ikiye bölün-
mesi; Hz. Muhammed’in Cenab-ı
Hakkın izniyle, bir parmak işare-
tiyle ayı ikiye bölmesi suretiyle
gösterdiği büyük mu’cize.
tasdik:
doğrulama, onaylama; doğ-
ruluğunu kabul etme.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakımın-
dan izahı, açıklanması.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma.
vuku:
olma, meydana gelme, or-
taya çıkma.
zayi olmak:
kaybolmak.
aktâr-ı zemin:
zeminin dört
bir yanı, dünyanın her köşesi.
bedahet:
açıklık.
bürhan:
delil.
dair:
alâkalı, ilgili, ait.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
dava-i nübüvvet:
peygam-
berlik dava etmek. peygam-
ber olduğunu ilân etmek.
delâlet:
delil olma, gösterme.
ehl-i adalet:
adalet ehli, âdil
olanlar, adaletten şaşmayan-
lar.
ehl-i rivayet-i sadıka:
doğru-
ları rivayet edenler, sadece
doğru olan şeyleri nakleden-
ler.
ehl-i tahkik:
gerçekleri araş-
tıranlar, gerçekleri delilleriyle
bilen âlimler.
elhâsıl:
sonuç olarak, özetle.
esbap:
sebepler.
gurup:
batma.
hâdise-i semaviye:
gökyüzün-
de meydana gelen hâdise,
olay.
Hâlık-ı Hakîm:
her şeyi belirli
gayelere yönelik, faydalı, an-
lamlı yerli yerinde yaratan Ya-
ratıcı, Allah.
harikulâde:
olağanüstü, eşi ve
benzeri olmayan.
haşiye:
dipnot, açıklayıcı yazı.
haysiyet:
özellik.
hikmet-i risalet:
Peygamber-
liğin hikmeti, maksadı.
HaşİYe:
Yani, altı defa icma suretinde, vukuuna dair altı hüccet vardır.
Bu makam çok izaha lâyık iken, maatteessüf kısa kalmıştır.
1.
Ay yarıldı. (Kamer Suresi: 1.)
1...,345,346,347,348,349,350,351,352,353,354 356,357,358,359,360,361,362,363,364,365,...1086
Powered by FlippingBook