kemalâta, keramata, keşfiyata, müşahedata yetişen bin-
lerce evliya, vahdaniyete delâlet ettikleri gibi, üstatları
olan bu zatın sadıkıyetine ve risaletine icma ve ittifakla
şahadet ediyorlar. Ve âlem-i gayptan verdiği haberlerin
bir kısmını nur-i velâyetle müşahede etmeleri; ve umumu-
nu, nur-i iman ile, ya ilmelyakîn veya aynelyakîn veya
hakkalyakîn suretinde itikat ve tasdik etmeleri, üstatları
olan bu zatın derece-i hakkaniyet ve sadıkıyetini güneş gi-
bi gösterdiğini gördü.
Al t ınc ı s ı
: Bu zatın, ümmîliğiyle beraber, getirdiği ha-
kaik-ı kudsiye ve ihtira ettiği ulûm-i âliye ve keşfettiği ma-
rifet-i İlâhiyenin dersiyle ve talimiyle mertebe-i ilmiyede
en yüksek makama yetişen milyonlar asfiya-i müdakkikîn
ve sıddıkîn-i muhakkikîn ve dâhî-i hükema-i mü’minîn, bu
zatın üssülesas davası olan vahdaniyeti kuvvetli bürhan-
larıyla bilittifak ispat ve tasdik ettikleri gibi, bu muallim-i
ekberin ve bu üstad-ı azamın hakkaniyetine ve sözlerinin
hakikat olduğuna ittifakla şahadetleri, gündüz gibi bir hüc-
cet-i risaleti ve sadıkıyetidir. Meselâ, risale-i nur, yüz par-
çası ile, sadakatinin bir tek bürhanıdır.
yed inc i s i
: Âl ve Ashab namında nev-i beşerin enbi-
yadan sonra feraset ve dirayet ve kemalâtla en meşhur,
en muhterem, en namdarı, en dindar, en keskin nazarlı
taife-i azîmesi; kemal-i merak ile ve gayet dikkat ve niha-
yet ciddiyetle bu zatın bütün gizli ve aşikâr hâllerini ve
fikirlerini ve vaziyetlerini taharri ve teftiş ve tetkik
etmeleri neticesinde, bu zatın dünyada en sadık ve en
yüksek ve en haklı ve hakikatli olduğuna ittifakla icma ile
Mektubat | 369 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
itikat:
inanma, inanç, gönülden
tasdik ederek inanma.
ittifak:
birleşme, birliktelik.
kemalât:
faziletler, mükemmel-
likler, insandaki ahlâk ve huy gü-
zellikleri.
kemal-i merak:
tam bir merak.
keramat:
kerametler, velîlerin ola-
ğanüstü sözleri ve hâlleri.
keşfetmek:
açmak, meydana çı-
karmak.
keşfiyat:
evliyanın, Allah’ın ilham
etmesiyle gösterdikleri gaypla il-
gili manevî sırlar, keşifler.
marifet-i İlâhiye:
Allah’ı bilme ve
tanıma.
mertebe-i ilmiye:
ilim derecesi,
bilgi mertebesi.
muallim-i ekber:
en büyük öğre-
tici, öğretmen.
muhterem:
saygı değer, hürmete
lâyık.
müşahedat:
gözle görülen şeyler,
gözlemler.
müşahede etmek:
bir şeyi gözle
görmek, gözlemlemek.
namdar:
nam sahibi; şan ve şöh-
ret sahibi.
nazar:
görüş, bakış.
nev-i beşer:
insan türü, insanlık,
bütün insanlar.
nur-i iman:
imandan gelen nur,
aydınlık, parlaklık.
nur-i velâyet:
velîlik nuru.
risalet:
resullük, peygamberlik.
sadakat:
doğruluk, bağlılık.
sadık:
doğru; sözünde, vaadinde,
işinde doğru olan.
sadıkıyet:
doğruluk, sadakat.
sıddıkîn-i muhakkikîn:
ehl-i tah-
kik olan sadık âlimler, her zaman
doğruluk üzerine olan, Allah’a ve
peygambere sadakatte en ileride
olan ve gerçekleri tam olarak araş-
tırıp delilleriyle ispat eden İslâm
âlimleri.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
taharri:
arama, araştırma, incele-
me.
taife-i azîme:
büyük bir topluluk.
talim:
öğretme, eğitme.
tasdik etmek:
doğruluğunu ka-
bul etmek, onaylamak.
tetkik:
inceden inceye araştırma.
teftiş:
kontrol etme.
ulûm-i âliye:
yüksek ilimler.
ümmî:
okuma yazması olmayan.
üssülesas:
en temel esas.
üstad-ı azam:
en büyük üstat
olan Hz. Muhammed.
üstat:
öğretici; öğretmen.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği.
vaziyet:
durum, hâl.
zat:
kişi, şahıs, fert.
Âl:
Peygamber Efendimizin
mübarek soyundan gelenler.
âlem-i gayp:
gayp âlemi; gö-
rünmeyen, fakat varlığı kesin
olan ve mahiyeti Allah tara-
fından bilinen başka dünya-
lar.
asfiya-i müdakkikîn:
ayet ve
hadislere dayanarak doğru ve
isabetli hükümler çıkaran âlim-
ler.
ashap:
Sahabeler; Hz. Pey-
gamberî gören ve onunla ko-
nuşan Müslüman kimseler.
aynelyakîn:
görür derecede
kesin ve şüphesiz bilme.
bilittifak:
ittifakla, birlikte.
bürhan:
delil.
delâlet etme:
işaret etme, de-
lil olma, gösterme.
derece-i hakkaniyet:
doğru-
luk, gerçekçilik derecesi.
dirayet: kararlı
dayanıklı,
sağlam.
feraset:
anlayışlılık, çabuk se-
ziş, kavrayış.
hakaik-ı kudsiye:
kutsal ha-
kikatler, gerçekler.
hakkalyakîn:
yaşayarak bil-
me, bilginin en kesin hâli.
hakkaniyet:
doğruluk, haklı-
lık.
hüccet-i risalet ve sadıkıyet:
peygamberlik ve doğruluk de-
lili.
hükema-i mü’minîn:
iman et-
miş âlimler, bilginler, filozof-
lar.
icma:
fikir birliği.
ihtira etme:
yeni bir şey bul-
ma; benzeri görülmemiş bir
şey icat etme, vücuda getir-
me.
ilmelyakîn:
ilim yoluyla kesin
ve şüphesiz olarak bilme.