Mektubat - page 375

en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtır.
Ve ruh-i beşer için en halis sürur ve kalb-i insan için en
safî sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir.
evet, bütün hakikî saadet ve halis sürur ve şirin nimet
ve safî lezzet, elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır;
onlar, onsuz olamaz. Cenab-ı Hakkı tanıyan ve seven, ni-
hayetsiz saadete, nimete, envara, esrara, ya bilkuvve ve-
ya bilfiil mazhardır. onu hakikî tanımayan, sevmeyen, ni-
hayetsiz şekavete, âlâma ve evhama manen ve madde-
ten müptelâ olur.
evet, şu perişan dünyada, avare nev-i beşer içinde, se-
meresiz bir hayatta, sahipsiz, hamîsiz bir surette, âciz,
miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç pa-
ra eder? İşte bu avare nev-i beşer içinde, bu perişan, fâ-
nî dünyada, insan sahibini tanımazsa, malikini bulmazsa,
ne kadar bîçare sergerdan olduğunu herkes anlar. eğer
sahibini bulsa, malikini tanısa, o vakit rahmetine iltica
eder, kudretine istinat eder; o vahşetgâh dünya bir tenez-
zühgâha döner ve bir ticaretgâh olur.
Birinci Makam
Şu kelâm-ı tevhidînin on bir kelimesinin her birinde bi-
rer müjde var. Ve o müjdede birer şifa ve o şifada birer
lezzet-i maneviye bulunur.
Mektubat | 375 |
Y
irminci
m
ekTup
bağımlı.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
nihayetsiz:
sonsuz.
nimet:
Allah’ın bağışladığı maddî
ve manevî lütuf ve ikramlar.
perişan:
dağınık.
rahmet:
acıma, merhamet etme.
ruh-i beşer:
insan ruhu.
saadet:
mutluluk.
safî:
saf, temiz, duru.
semere:
netice; fayda, menfaat.
sergerdan:
başı dönmüş, şaşkın.
sultan:
padişah, hükümdar.
suret:
şekil, biçim.
sürur:
sevinç.
şekavet:
sıkıntı, mutsuzluk.
şifa:
bir hastalığın son bulması,
iyileşme.
tenezzühgâh:
gezinti yeri.
ticaretgâh:
ticaret yapılan yer,
alışveriş yeri.
vahşetgâh:
yalnızlık yeri, korku
veren ıssız yer.
âciz:
gücü yetmez, güçsüz.
âlâm:
elemler, acılar, sıkıntı-
lar.
avare:
serseri; dağınık, peri-
şan.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
bilfiil:
fiilen, gerçekleşerek, ni-
yet ve düşünce olarak değil
işle, fiille.
bilkuvve:
daha fiiliyata geç-
memiş, kabiliyet ve potansi-
yel hâlinde, düşünce hâlinde,
niyet olarak.
envar:
nurlar.
esrar:
sırlar.
evham:
vehimler, kuruntular,
fânî:
geçici, ölümlü.
hakikî:
doğru, gerçek.
halis:
saf, katıksız.
hamî:
koruyan, himaye eden.
iltica etme:
sığınma.
istinat etme:
dayanma, gü-
venme.
kalb-i insan:
insan kalbi.
kelâm-ı tevhidî:
Allah’ın birli-
ğinden bahseden söz.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
lezzet-i maneviye:
manevî
lezzet.
lezzet-i ruhaniye:
ruhanî lez-
zet, cismanî olmayan lezzet
ve zevk.
makam:
durak.
malik:
sahip.
manen:
manevî olarak.
marifetullah:
Allah’ı bilme,
isim ve sıfatlarıyla tanıma.
mazhar:
nail olma, erişme, ka-
vuşma.
miskin:
zavallı.
muhabbetullah:
Allah sevgi-
si.
müjde:
sevindirici haber, iyi
haber.
müptelâ:
tutulmuş, tutkun,
1...,365,366,367,368,369,370,371,372,373,374 376,377,378,379,380,381,382,383,384,385,...1086
Powered by FlippingBook