onlardan korkup titreme. Çünkü sultan-ı kâinat birdir,
her şeyin anahtarı onun yanında, her şeyin dizgini onun
elindedir, her şey onun emriyle halledilir. onu bulsan,
her matlûbunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan
kurtuldun.”
ÜÇÜNCÜ KELİME
o
¬ n
d n
?j/
ön
T n
’
Yani, nasıl ki ulûhiyetinde ve saltanatında
şeriki yoktur; Allah bir olur, müteaddit olamaz. öyle de,
rububiyetinde ve icraatında ve icadatında dahi şeriki yok-
tur.
Bazen olur ki, sultan bir olur, saltanatında şeriki olmaz;
fakat icraatında, onun memurları onun şeriki sayılırlar ve
onun huzuruna herkesin girmesine mâni olurlar, “Bize de
müracaat et” derler. Fakat, ezel-ebed sultanı olan Ce-
nab-ı Hak, saltanatında şeriki olmadığı gibi, icraat-ı rubu-
biyetinde dahi muinlere, şeriklere muhtaç değildir. emir
ve iradesi, havl ve kuvveti olmazsa, hiçbir şey hiçbir şeye
müdahale edemez. doğrudan doğruya herkes ona mü-
racaat edebilir. Şeriki ve muini olmadığından, o müraca-
atçı adama “Yasaktır, onun huzuruna giremezsin” denil-
mez.
İşte, şu kelime ruh-i beşer için şöyle bir müjde verir ki:
İmanı elde eden ruh-i beşer, mânisiz, müdahalesiz,
hailsiz, mümanaatsız, her hâlinde, her arzusunda, her
anda, her yerde o ezel ve ebed ve hazain-i rahmet ma-
liki ve defain-i saadet sahibi olan Cemîl-i zülcelâl,
Mektubat | 377 |
Y
irminci
m
ekTup
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın her za-
man, her yerde ve her mahlûka
muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
onu terbiye etmesi ve idaresi al-
tında bulundurması vasfı.
ruh-i beşer:
insan ruhu.
saltanat:
hâkimiyet, hükümran-
lık.
sultan:
hükümdar, padişah.
Sultan-ı kâinat:
kâinatın Sultanı
ve Sahibi olan Allah.
şerik:
ortak (yardımcılar).
ulûhiyet:
ilâhlık.
arzu:
istek.
Cemîl-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük, haşmet, izzet ve gü-
zellik sahibi Allah.
defain-i saadet:
mutluluk de-
fineleri.
dizgin:
yönetimi elinde bulun-
durma.
ebed:
sonu olmayan gelecek
zaman, sonsuzluk.
ezel-ebed Sultanı:
başlangıcı,
sonu olmayan hüküm sahibi
Allah.
ezel:
başlangıcı olmayan geç-
miş zaman, öncesizlik.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hail:
perde, engel.
havl:
güç, kuvvet.
hazain-i rahmet:
Allah’ın şef-
kat ve merhamet hazineleri.
huzur:
ön, karşı.
icadat:
icatlar, yaratmalar.
icraat:
işler, faaliyetler.
icraat-ı rububiyet:
bütün var-
lıkları idare ve terbiye edici
olan Cenab-ı Allah’ın Rabbanî
icraatı, faaliyeti.
iman:
Allah’a inanma.
irade:
dileme, tercih ve istek
gücü.
malik:
sahip.
mâni:
engel.
matlûp:
istenilen, aranılan şey.
minnet:
bir iyiliğe karşı ken-
disini manevî borçlu bilme.
muin:
yardımcı, muavin.
müdahale:
karışma, el atma.
müjde:
sevindirici haber, iyi
haber.
mümanaat:
mâni olma, en-
gel olma, önleme.
müracaat:
başvurma, danış-
ma.
müteaddit:
birden fazla, bir-
çok.