küçücük maddesi ve içindeki pek büyük sanat-ı rabbani-
ye gibi. Bazen beş liralık bir maddede beş kuruşluk bir sa-
nat bulunur; o vakit hüküm maddenindir. Aynen onun gi-
bi, bazen cismanî bir maddede o kadar nimet ve rahmet
manası bulunur ki, yüz defa maddesinden ziyade ehem-
miyetli oluyor. Âdeta cismanî maddesi gizlenir; hüküm,
nimetiyet cihetine bakar.
İşte, demirin pek azîm menafii ve çok semereleri, onun
maddî maddesini gizlediği gibi, mezkûr mübarek hayvan-
ların dahi her cüz’ünde nimet bulunması, onların cisma-
nî maddelerini güya nimete kalbettirmiş. onun içindir ki,
cismanî maddelerin hükmü nazara alınmadan manevî sı-
fatları nazara alınmış,
(1)
Én
ær
dn
õr
fn
Gn
h
,
n
?n
õr
fn
Gn
h
tabir edilmiştir.
evet,
Én
ær
dn
õr
fn
Gn
h
,
n
?n
õr
fn
Gn
h
hakikat itibarıyla sabık nükteyi ifa-
de ettikleri gibi, belâgat noktasında da ehemmiyetli bir
manayı mu’cizâne ifade ediyorlar. Şöyle ki:
demir gayet sert fıtratıyla ve gizliliği ve derinliğiyle be-
raber, her yerde hazır bulunmak ve hamur gibi yumuşat-
mak hasiyetini ihsan ettiğinden, herkes, her yerde, her
işte kolayca elde etmesini ifade etmek için,
(2)
n
ój/
ón
?r
G Én
ær
dn
õr
fn
Gn
h
tabiriyle, güya fıtrî ve semavî nimetler gibi, demir aletle-
rini yukarı bir tezgâhtan indirip beşerin ellerine verilmiş
gibi, kolaylıkla elde ediliyor.
Hem hayvanat cinsinden, sivrisinekten tut, tâ yılan, ak-
rep, kurt, aslana kadar insanlara zararlı vaziyetleriyle
Lem’aLar | 663 |
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
’
a
nazar:
itibar, dikkat.
nimet:
Allah’ın bağışladığı maddî
ve manevî lütuf ve ikramlar.
nimetiyet:
nimetlik; bağış, ikram,
nimet oluş.
nükte:
ince söz ve mana.
rahmet:
merhamet etme, şefkat
gösterme.
sabık:
geçen.
sanat-ı rabbaniye:
Cenab-ı Hak-
kın sanatı.
semavî:
Allah tarafından olan,
İlâhî.
semere:
meyve, fayda.
sıfat:
vasıf.
tabir:
ifade.
vaziyet:
durum.
ziyade:
fazlasıyla.
âdeta:
sanki.
azîm:
büyük, yüce.
belâgat:
sözün düzgün, kusur-
suz, yerinde ve hâlin ve ma-
kamın icabına göre söylen-
mesi.
beşer:
insanlık.
cihet:
yön.
cismanî:
maddî ve cisimli
olma.
cüz:
parça.
ehemmiyet:
önem.
fıtrat:
tabiat, mizaç.
fıtrî:
tabiî, yaratılıştaki.
gayet:
son derece.
güya:
sanki.
hakikat:
gerçek.
hasiyet:
özellik.
hayvanat:
hayvanlar.
hüküm:
karar.
ifade:
anlatma.
ihsan:
ikram etme, lütuf.
itibarıyla:
değeriyle.
kalbettirmek:
başka bir hâle
çevirmek, dönüştürmek.
maddî:
maddeye ait.
mana:
anlam.
manevî:
manaya ait.
menafi:
menfaatler, faydalar.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şe-
kilde.
mübarek:
bereketli.
1.
İndirdik.
2.
Demiri indirdik. (Hadid Suresi: 25.)