Lem'alar - page 653

azap çekiyordum, şüphe bırakmıyordu ki, bu seyyieme
muaccel bir cezadır; çektiriliyor.
Meselâ, hürmete lâyık zatlara hürmet ve merhamete
lâyık olanlara merhamet ve hizmet, bir hasenedir, bir iyi-
liktir. Bu iyilikte sevab-ı uhrevîyi ihsas eder derecede öy-
le bir zevk, lezzet vardır ki, hayatını feda etmek derecesi-
ne o hürmeti, o merhameti ileri getirir. Validenin çocuğa
merhametindeki şefkat vasıtasıyla kazandığı zevk ve mü-
kâfat için hayatını o merhamet yolunda feda eder dere-
ceye gider. Yavrusunu kurtarmak için aslana saldıran bir
tavuk, hayvanat milletinde bu hakikate bir misaldir. de-
mek, merhamet ve hürmette muaccel bir mükâfat var;
âlihimmet ve âlicenap insanlar onları hisseder ki, kahra-
manâne bir vaziyet alıyorlar.
Hem, meselâ, hırs ve israfta öyle bir ceza var ki, şek-
valı, meraklı, manevî ve kalbî bir ceza insanı sersem eder.
Ve haset ve kıskançlıkta öyle bir muaccel ceza var ki, o
haset, haset edeni yakar. Hem tevekkül ve kanaatte öy-
le bir mükâfat var ki, o lezzetli muaccel sevap, fakr ve ha-
catın belâsını ve elemini izale eder.
Hem, meselâ, gurur ve kibirde öyle bir ağır yük var ki,
mağrur adam herkesten hürmet ister; ve istemek sebe-
biyle istiskal gördüğünden, daima azap çeker. evet, hür-
met verilir, istenilmez.
Hem, meselâ, tevazuda ve terk-i enaniyette öyle lez-
zetli bir mükâfat var ki, ağır bir yükten ve kendini soğuk
beğendirmekten kurtarır.
Lem’aLar | 653 |
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
a
enaniyetten vazgeçme.
tevazu:
alçak gönüllülük.
tevekkül:
Allah’a dayanma ve gü-
venme.
valide:
ana.
vasıta:
aracılık.
vaziyet:
durum.
zat:
kişi, şahıs.
âlicenap:
cömert, iyilik sahibi.
âlihimmet:
himmeti yüksek,
gayreti çok olan.
azap:
ceza.
belâ:
musibet.
elem:
üzüntü, maddî manevî
ıztırap.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
hacat:
hacetler, ihtiyaçlar.
hakikat:
gerçek.
hasene:
güzel ve hayırlı iş.
haset:
kıskançlık.
hayvanat:
hayvanlar.
hırs:
aç gözlülük, tamahkârlık.
hürmet:
ihtiram, saygı.
ihsas:
hissettirme.
israf:
savurganlık.
istiskal:
soğuk davranışlarla
hoşlanmadığını belli etme.
izale:
giderme.
kahramanâne:
kahramanca-
sına.
kanaat:
kısmete razı olma,
elindekiyle yetinme.
kibir:
büyüklük taslama.
lâyık:
yakışır, münasip.
mağrur:
gururlu.
manevî:
manaya ait.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, esirgemek.
meselâ:
misal olarak.
misal:
örnek, numune.
muaccel:
acele olunmuş, pe-
şin.
mükâfat:
ödül.
sevab-ı uhrevî:
ahirete ait se-
vap.
sevap:
mükâfat.
seyyie:
kötülük, günah.
şefkat:
içten ve karşılıksız
merhamet.
şekva:
şikâyet, yakınma.
terk-i enaniyet:
benlik ve
1...,643,644,645,646,647,648,649,650,651,652 654,655,656,657,658,659,660,661,662,663,...1406
Powered by FlippingBook