Bu parça mahkeme müdafaasının bir parçasıdır.
Her nasılsa buraya girmiş; çıkarılmamış, kalmış.
Mahkemenin reisi ve azalarından ehemmiyetli bir hak-
kımı talep ederim. Şöyle ki:
Bu meselede yalnız şahsım medar-ı bahis değil ki, siz
beni tebrie etmekle ve hakikat-i hale muttali olmanızla
halledilmiş olsun. Çünkü, ehl-i ilim ve ehl-i takvanın
şahs-ı manevîsi bu meselede nazar-ı millette ittiham altı-
na girdiği ve hükûmette dahi ehl-i takva ve ehl-i ilme kar-
şı bir emniyetsizlik geldiği ve ehl-i takva ve ehl-i ilim teh-
likeli ve zararlı teşebbüslerden nasıl sakınacağını bilmesi
lâzım olduğu için, benim müdafaatımın kendim kaleme
aldığım bu son kısmını, her hâlde yeni hurufla matbaa
vasıtasıyla intişarını isterim. tâ ki ehl-i takva ve ehl-i ilim,
entrikalara kapılmayıp, zararlı ve tehlikeli teşebbüslere
yanaşmasınlar ve şahs-ı manevîsi nazar-ı millette it-
tihamdan kurtulsun. Ve hükûmet dahi ehl-i ilim hakkın-
da emniyet etsin. Ve bu anlaşılmamazlık ortadan kalk-
sın. Ve hükümete ve millete ve vatana pek çok zararlı
düşen bu gibi hâdiseler ve anlaşılmamazlıklar daha
tekrar etmesin.
Sa i d Nu r s î
XC
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
’
a
| 644 | Lem’aLar
aza:
üye.
ehemmiyet:
önem.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri.
ehl-i takva:
Allah’tan korkan,
dindar kimseler.
emniyet:
eminlik, güvenlik.
entrika:
birine zarar vermek
maksadıyla hazırlanan düzen,
hile.
hâdise:
olay.
hakikat-i hâl:
işin iç yüzü.
huruf:
harfler.
hükûmet:
yönetim.
intişar:
yayılma, neşrolunma.
ittiham:
suç altında bulunma.
lâzım:
gerekli.
mahkeme:
hüküm yeri:
matbaa:
basım evi.
medar-ı bahis:
söz konusu.
mesele:
problem, önemli
konu.
millet:
din, dil, duygu, ortak
tarih, ülkü, gelenek ve göre-
nek birliği olan insan toplu-
luğu.
muttali:
haberdar.
müdafaa:
savunma.
müdafaat:
savunmalar.
nazar-ı millet:
milletin görüşü.
reis:
başkan.
şahıs:
kişi.
şahs-ı manevî:
belli bir kişi ol-
mayıp bir cemaatten mey-
dana gelen manevî şahıs.
talep:
isteme.
tebrie:
birini temize çıkarma.
teşebbüs:
girişim.
vasıta:
aracılık.
