verdi; kendine kalmadı. sonra, her birisi ekmeğinin yarı-
sını ona verdi. onun ekmeği dört oldu; ötekiler yarıya in-
di.
kardeşlerim, ben de kırkınızın her birinin musibet his-
sesinin manevî eleminin yarısını kendimde hissediyorum.
kendi şahsıma ait elemi, aldırmıyorum. Bir gün fazla
muztar bulundum, “Acaba hatamın cezası mıdır çekiyo-
rum?” diye geçmiş hâleti tetkik ettim. gördüm ki, bu mu-
sibeti kaynatmaya ve tahrik etmeye hiçbir cihette müda-
halem olmadığını ve bilâkis kaçmak için mümkün tedbir-
leri istimal ediyordum. demek, bu bir kaza-i İlâhîdir. Ve
bililtizam, bir seneden beri müfsitler tarafından aleyhimi-
ze ihzar ediliyordu. kaçınmak kabil değildi. Alâküllihâl ba-
şımıza geçirecek idiler. Cenab-ı Hakka yüz bin şükür ki,
musibeti yüzden bire indirdi.
İşte bu hakikate binaen “senin yüzünden bu belâyı çek-
tik” diye minnet etmeyiniz. Belki beni helâl ediniz. Ve ba-
na dua ediniz. Hem birbirinizi tenkit etmeyiniz. demeyi-
niz ki: “sen böyle yapmasaydın, böyle olmayacaktı.” Me-
selâ, bir kardeşimiz iki üç imza sahibini söylemesiyle, müf-
sitlerin pek çok zatları belâya atmak için düşündükleri plâ-
nı küçültüp, çoklarını kurtarmış. değil zarar, belki büyük
menfaat olmuş. Çok masumların bu belâdan kurtulması-
na bir vesile oldu.
Sa i d Nu r s î
XC
alâküllihâl:
ister istemez.
aleyh:
karşı.
belâ:
musibet.
bilâkis:
aksine.
bililtizam:
özel surette kasıt ve ni-
yetle.
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
’
a
| 642 | Lem’aLar
binaen:
-den dolayı.
Cenab-ı Hak:
Allah.
cihet:
yön.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
elem:
üzüntü, maddî manevî
ıztırap.
hakikat:
gerçek.
hâlet:
hâl.
helâl:
İslâmî ölçüler içinde ka-
zanılmış şey.
hisse:
pay.
ihzar:
huzura getirme.
istimal:
kullanma.
kabil:
olabilir, mümkün.
kaza-i İlâhî:
Allah’ın emrinin,
takdirinin yerine gelmesi.
manevî:
manaya ait.
masum:
günahsız, suçsuz.
menfaat:
fayda.
meselâ:
söz gelişi.
minnet:
yük altında kalma.
musibet:
felâket, belâ.
muztar:
zaruret içinde, zorlan-
mış, mecbur.
müdahale:
karışma.
müfsit:
ifsat eden, bozguncu.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahi-
bini tanıma ve ona karşı min-
net duyma.
tahrik:
harekete geçirme, kış-
kırtma.
tedbir:
önlem, çare.
tenkit:
eleştirme.
tetkik:
inceleme, araştırma.
vesile:
vasıta, bahane.
zat:
kişi, şahıs.