nev’indeki mevcudatta, emr-i tekvinî, ayn-ı kudret gibi
âsârı görünüyor; belki aynı kudret olur. Âdeta maneviyat
ile maddiyatın mabeyninde berzahî olan mevcudata na-
zar-ı dikkati celp etmek için, kur’ân-ı Mu’cizülbeyan
(1)
o
¿ƒo
µ n
«n
a r
øo
c o
¬n
d n
?ƒo
?n
j r
¿n
G Ék
Är
«n
°T n
OGn
Qn
G B Gn
P p
G = o
? o
ôr
en
G BÉ n
ªs
fp
G
ferman ediyor.
İşte, evail-i suredeki
=º'
M ..¢=ù '
W .. =
= /=G
gibi huruf-i kudsi-
ye-i şifre-i İlâhiye hava zerratı içinde, zamansız münase-
bat-ı dakika-i hafiye tellerini ihtizaza getirecek birer dü-
ğüm ve birer düğme harfi olduklarını ve ferşten Arşa ma-
nevî telsiz telefon muhaberat-ı kudsiyeyi ifa etmeleri, o
şifre-i kudsiye-i İlâhiyenin şe’nindendir ve vazifesidir ve
gayet makuldür.
evet, havanın her bir zerresi ve bütün zerratı, telsiz, te-
lefon, telgraflar gibi aktâr-ı âlemde münteşir zerreler,
emirleri imtisal ettiklerini ve elektrik ve seyyalât-ı lâtifeye
ahize ve nâkilelik vazifesi gibi sair vezaif-i havaiyeden baş-
ka bir vazifesini bir hads-i kat’î ile, belki müşahede ile ben
kendim badem çiçeklerinde gördüm. Ağaçların rûy-i ze-
minde muntazam bir ordu hükmünde, hava-i nesiminin
dokunmasıyla, bir anda aynı emri o ahizeler hükmünde-
ki zerrelerden aldığı vaziyet-i meşhudesi bana iki kere iki
dört eder derecesinde kat’î bir kanaat vermiş.
demek havanın rûy-i zeminde çevik ve çalâk bir hiz-
metkâr olması ve rûy-i zemindeki rahman-ı rahîm’in mi-
safirlerine hizmet ettiği gibi; o rahman’ın emirlerini teb-
liğ etmek için bütün zerratı telsiz telefonun ahizeleri
Lem’aLar | 649 |
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
’
a
hizmetkâr:
hizmetçi.
huruf-i kudsiye-i şifre-i İlâhiy
e:
Allah’ın şifresinin mukaddes harf-
leri.
hükmünde:
değerinde.
ifa:
yerine getirme.
ihtizaz:
haz duyma, şevk ile meyil
ve hareket.
imtisal:
emre tamamen uyma.
kanaat:
inanma, fikir.
kat’î:
kesin.
kudret:
kuvvet, iktidar.
Kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
mabeyn:
iki şeyin arası.
maddiyat:
maddî ve cismanî şey-
ler.
makul:
akla uygun.
manevî:
manaya ait.
maneviyat:
mana âlemine ait
olanlar.
mevcudat:
var olan her şey, mah-
lûklar.
muhaberat-ı kudsiye:
mukaddes
haberleşmeler.
muntazam:
intizamlı, düzenli.
münasebat-ı dakika-i hafiye:
gizli
ve ince münasebetler.
münteşir:
yayılmış.
müşahede:
gözle görme, sey-
retme.
nâkile:
ileten.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakış.
nebatat:
bitkiler.
nefer:
er.
nevi:
tür.
nüfus:
nefisler, canlar.
rahman:
rahmeti bütün herkese
yayılan ve bütün yaratılmışların
rızıklarını ve geçim şekillerini içine
alan rahmetin sahibi Allah.
rahman-ı rahîm:
dünya ve ahi-
rette yaratıklara sonsuz rahmet,
şefkat ve merhametiyle davranan
Cenab-ı Hak.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
sair:
diğer, başka.
seyyalât-ı lâtife:
hava, ışık ve
elektrik gibi akıp giden güzel, hoş
ve şeffaf maddeler.
şe’n:
iş.
şifre-i kudsiye-i İlâhiye:
Allah’ın
mukaddes şifresi.
tebliğ:
bildirmek.
vaziyet-i meşhude:
görünen du-
rumlar.
vezaif-i havaiye:
hava âlemine
mensup vazifeler, görevler.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zerre:
en küçük parça.
âdeta:
sanki.
ahize:
alıcı, nakledici.
aktâr-ı âlem:
âlemin her ta-
rafı.
arş:
göğün en yüksek katı; Ce-
nab-ı Hakkın isim ve sıfatları-
nın tecelli ettiği İlâhî makam,
taht.
âsâr:
eserler.
ayn-ı kudret:
kudretin ta ken-
disi.
badem:
meyveli bir ağaç.
berzahî:
iki şey arasındaki ge-
çiş yeri.
celp:
kendi tarafına çekmek.
çalâk:
daima çalışan.
çevik:
çabuk hareket edebi-
len.
emirber:
emre göre hareket
eden.
emr-i tekvinî:
yaratma emri,
kâinata yaratılıştan konulan
İlâhî kanun ve nizamlar.
evail-i sure:
surelerin başlan-
gıçları.
evamir-i kudsiye:
kudsî emir-
ler.
ferman:
emir, buyruk.
ferş:
yeryüzü, zemin.
gayet:
son derece.
hads-i kat’î:
kesin bilgi.
hava-i nesimi:
temiz hava.
hayvanat:
hayvanlar.
1.
Bir şeyin olmasını murat ettiği zaman, Onun işi sadece ‘Ol’ demektir; o da oluverir. (Yâsin
Suresi: 82.)