Umumun bana karşı ziyade hürmetleri olduğundan tes-
kin ediyordum. sonra, sükûneti muhafaza için dört-beş
zabiti tayin ettim. Ve dedim:
“Hangi köşede bir gürültü işittiniz, hemen yetişiniz.
Hangi taraf haksız ise ona yardım ediniz.”
Hakikaten bu tedbir ile gürültünün önü alındı.
Benden soruldu: “ne için ‘Haksıza yardım ediniz!’ di-
yorsun?”
Cevaben, o zaman demiştim ki: “Haksız insafsızdır; bir
dirhem menfaatini kırk dirhem istirahat-i umumîye için bı-
rakmaz. Haklı adam ise insaflı olur; bir dirhem hakkını sü-
kûnet-i umumiyedeki kırk dirhem arkadaşının menfaatine
feda eder, bırakır. gürültü kalkar, sükûnet iade edilir. Bu ko-
ğuştaki doksan zat istirahat eder. eğer haklıya muavenet
edilse, gürültü daha ziyadeleşecek. Bu nevi hayat-ı içtima-
iyede menfaat-i umumiyenin ehemmiyeti nazara alınır.”
İşte Ey Kardeşlerim
!
Bu hayatın bu içtimaımızda, “Bu kardeşim bana haksız-
lık etti,” diye, “küstüm.” demeyiniz. Bu pek hatadır. o arka-
daşın sana bir dirhem zarar vermiş ise, sen küsmekle kırk
dirhem bizlere zarar veriyorsun. Belki kırk lira risale-i nur’a
zarar vermek muhtemeldir. Fakat, lillâhilhamd, pek haklı
ve kuvvetli müdafaatımız, arkadaşların mükerrer isticvaba
gitmelerinin önünü aldığından, fesadın önü alındı. Yoksa,
birbirinden küsmüş kardeşler, bir sinek kanadı kadar kü-
çük bir çöpün göze girmesi gibi veyahut bir kıvılcımın ba-
ruta düşmesi gibi, az bir garazla büyük bir zarar verebilirdi.
İkinci hikâye:
Bir vakit ihtiyar bir kadının sekiz oğlu var-
mış. Her birisine mevcut sekiz ekmekten birer ekmek
Lem’aLar | 641 |
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
’
a
teskin:
sakinleştirme, yatıştırma.
umum:
herkes.
vakit:
zaman.
zabit:
subay.
zat:
kişi.
ziyade:
artma, fazlalaşma.
dirhem:
yaklaşık üç gram ağır-
lık.
ehemmiyet:
önem.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
fesat:
bozukluk, nifak.
garaz:
düşmanca niyet, kin.
hakikaten:
gerçekten.
hata:
yanlış.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal ha-
yat.
hikâye:
anlatılan olay, kıssa.
hürmet:
riayet, ihtiram.
iade:
geri verme.
içtima:
toplanma.
insaf:
merhamet ve adalet
dairesinde hareket.
insaf:
merhamet ve adalet
dairesinde hareket.
isticvap:
cevap isteme.
istirahat:
dinlenme.
istirahat-i umumîye:
umumî
rahatlık ve huzur.
koğuş:
umumî binalarda çok
sayıda kişinin yatmasına mah-
sus büyük oda.
lillâhilhamd:
Allah’a hamd ol-
sun ki...
menfaat:
fayda.
menfaat-i umumîye:
genel
menfaat.
mevcut:
var olan.
muavenet:
yardım.
muhafaza:
koruma.
muhtemel:
ihtimal dahilinde
olan.
müdafaat:
savunmalar.
mükerrer:
tekrarlanmış.
nazar:
dikkat.
nevi:
çeşit, tür.
sükûnet:
sakinlik, huzur.
sükûnet-i umumîye:
genel
sakinlik, rahatlık, huzur.
tayin:
belirli kılma.
tedbir:
önlem, çare.