Lem'alar - page 647

basit bir unsurdan, kemal-i intizam ile, vahdetten hadsiz
kesret, basitten nihayetsiz muhtelif enva, sade bir sahife-
de hadsiz muntazam nukuş gözümüzle gördüğümüz gibi;
suyun, hususan hayvanat nutfelerinin su gibi basit bir
madde iken hadsiz mu’cizat-ı sanatın muhtelif zîhayatlar-
da o su ile tezahürü gösteriyor ki, bu iki arş misillü, nur
ve hava dahi, besatetleriyle beraber, nakkaş-ı ezelî’nin
ve Alîm-i zülcelâl’in kalem-i ilim ve emir ve iradesine, ev-
velki iki arş gibi, acaib-i mu’cizatının mazharlarıdırlar.
nur unsurunu şimdilik bırakıp, meselemiz münasebe-
tiyle, küre-i arza göre emir ve irade arşı olan unsur-i ha-
vanın içinde emir ve iradenin acaibini ve garaibini örten
perdenin bir derece keşfine çalışacağız. Şöyle ki:
Biz nasıl ki ağzımızdaki hava ile hurufat ve kelimatı eki-
yoruz, birden sümbülleniyorlar. Yani, havada, âdeta za-
mansız, bir anda, bir kelime bir habbe olup, haric-i hava-
da sümbüllenir; küçük-büyük hadsiz aynı kelimeyi cami
bir havayı sümbül veriyor.
Unsur-i havaiyeye bakıyoruz ki:
o derece emr-i
(1)
o
¿ƒo
µ n
«n
a r
øo
c
’a mutî ve musahhar ve
emirberdir ki, güya her bir zerresi bir nefer gibi, munta-
zam bir ordunun her dakika emrini bekler; zamansız, en
uzak zerreden, emr-i
(2)
r
øo
c
’den cilveger olan bir iradenin
imtisalini, itaatini gösterir.
Meselâ, ahize ve nâkile radyo makineleri vasıtasıyla,
havanın hangi yerinde olursa olsun, bir nutk-ı beşerî
bütün küre-i arzın her tarafından –radyo ahizeleri
Lem’aLar | 647 |
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
a
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
haric-i hava:
hava dışında, dış
hava.
hayvanat:
hayvanlar.
hurufat:
harfler.
hususan:
özellikle.
imtisal:
emre tamamen uyma.
irade:
dileme, isteme.
itaat:
boyun eğme, uyma.
kalem-i ilim:
Cenab-ı Hakkın ilim
sıfatının tecellilerini kâinata yazan
manevî kalem.
kelimat:
kelimeler.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
kesret:
çokluk.
keşif (keşif):
açma, gizli bir şeyi
meydana çıkarma.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
mazhar:
zuhur ettiği, göründüğü
yer.
meselâ:
misal olarak.
mesele:
problem, önemli konu.
misillü:
gibi, benzeri.
mu’cizat-ı sanat:
sanat mu’cize-
leri.
muhtelif:
çeşit çeşit.
muhtelif:
çeşitli.
muntazam:
intizamlı, düzgün.
musahhar:
boyun eğen, emir al-
tına giren.
mutî:
itaat eden, boyun eğen.
münasebet:
vesile.
nâkile:
nakledici, taşıyıcı alet.
Nakkaş-ı ezelî:
her şeyi zatına has
olarak nakış nakış işleyen, evveli
olmayan Allah (c.c.).
nefer:
er.
nihayetsiz:
sonsuz.
nukuş:
nakışlar.
nur:
parıltı, ışık.
nutfe:
döl suyu.
nutk-ı beşerî:
beşerin, insanoğlu-
nun konuşması.
sade:
basit, karmaşık olmayan.
sümbüllenmek:
başak vermek
tezahür:
zuhur etme, görünme.
unsur:
bir şeyin parçası, madde.
unsur-i hava:
hava unsuru.
unsur-i havaiye:
havaya ait olan
unsur.
vahdet:
birlik.
vasıta:
aracılık.
zerre:
en küçük parça.
zîhayat:
hayat sahibi.
acaib-i mu’cizat:
Allah’ın in-
sanları hayrette bırakan mu’ci-
zeleri.
acayip:
şaşılacak ve hayret
verici şeyler.
âdeta:
sanki.
ahize:
alıcı, nakledici alet.
ahize:
alıcı, nakledici alet.
alîm-i Zülcelâl:
celâl ve son-
suz ilim sahibi Allah.
arş:
göğün en yüksek katı; Ce-
nab-ı Hakkın isim ve sıfatları-
nın tecelli ettiği İlâhî makam,
taht.
basit:
yalın, tek unsurdan olu-
şan.
besatet:
basitlik, sadelik.
cami:
toplayan, içine alan.
cilveger:
cilveli.
derece:
miktar.
emirber:
emir alan.
emr-i kün feyekûn:
Cenab-ı
Hakkın bir şeye “Ol” deyince
onu hemen meydana getiren
emri.
emr-i kün:
Cenab-ı Hakkın
verdiği “Ol” manasına gelen
emri.
enva:
türler, neviler.
garaip:
şaşılacak, hayret edi-
lecek şeyler.
güya:
sanki.
habbe:
tane.
1.
“Ol!” der; o da oluverir. (Yasin Suresi: 82.)
2.
Ol.
1...,637,638,639,640,641,642,643,644,645,646 648,649,650,651,652,653,654,655,656,657,...1406
Powered by FlippingBook