OnYedinciNükte
Kardeşlerim,
Maatteessüf, başımıza gelen bir şefkat tokadını iki üç
gündür, kat’î bir kanaatle anladım, hatta ehl-i isyan hak-
kında gelen bir ayetin çok işaratından bir işareti bize ba-
kıyor gibi fehmettim. o da şudur:
(1)
r
ºo
gÉn
fr
òn
Nn
G... Gho
ôu
co
P Én
e Gƒo
°ùn
f És
ªn
?n
a
Yani,
“Onlara ihtar et-
tiğimiz ders ve nasihati unuttukları ve amel etmedikleri va-
kit, onları tutup musibet altına aldık.”
evet, en ahirde sırr-ı ihlâsa dair bir risale bize yazdırıl-
dı. elhak, gayet âlî ve nuranî bir düstur-ı uhuvvet idi. Ve
on binler kuvvetle ancak mukabele edilir hâdiselere ve
musibetlere karşı, o sırr-ı ihlâs ile on adamla mukavemet
ettirebilir bir düstur-ı kudsî idi. Fakat, maatteessüf, başta
ben, biz o ihtar-ı manevî ile amel edemedik. Bu ayetin
mana-i işarîsiyle,
r
ºo
gÉn
fr
òn
Nn
G
cifrî tarihiyle bin üç yüz elli iki
eder; aynı tarihiyle tutturulduk. Bir kısmımız şefkat toka-
dına giriftar olduk. Bir kısmımız hakkında tokat değil, bel-
ki tokada maruz olan kardeşlerimize medar-ı teselli ve
kendilerine medar-ı sevap ve istifade olmak için bu musi-
betin içine alındı.
evet, ihtilâttan men olunduğum için üç aydan beri ye-
niden üç gündür ben, kardeşlerimin dahilî ahvaline de
muttali oldum. Hiç hatır ve hayalime gelmez en halis
ahir:
son.
ahval:
hâller, durumlar.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
amel:
uygulama, meydana çı-
karma.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
cifrî tarih:
cifir hesabına dayalı ta-
rih.
dahilî:
içe dönük.
dair:
alâkalı, ilgili.
düstur-i kudsî:
mukaddes düstur,
prensip.
düstur-i uhuvvet:
kardeşlik düs-
turu.
ehl-i isyan:
isyan edenler.
elhak:
doğru, gerçek.
fehim:
anlama.
gayet:
son derece.
giriftar:
tutulmuş, yakalanmış.
hâdise:
olay.
halis:
samimî.
hatır:
zihin.
ihtar:
hatırlatma, uyarma.
ihtar-ı manevî:
manevî uyarı.
ihtilât:
karışıp görüşme.
istifade:
faydalanma.
işarat:
işaretler.
işaret:
nişan, alâmet.
kanaat:
inanma.
kat’î:
kesin.
maatteessüf:
üzülerek ifade
etmek gerekir ki, ne yazık ki...
mana-i işarî:
işaretlerle ifade
edilen mana.
maruz:
bir şeyin karşısında ve
tesiri altında bulunan, uğrama.
medar-ı sevap:
hayırlar, fay-
dalar, mükâfat.
medar-ı teselli:
teselli kay-
nağı.
men:
mâni olma, engelleme.
mukabele:
karşılık verme.
mukavemet:
karşı koyma.
musibet:
felâket, belâ.
muttali:
haberdar.
nasihat:
öğüt.
nuranî:
nurlu.
nükte:
ince söz ve mana.
sırr-ı ihlâs:
ihlâs sırrı.
vakit:
zaman.
1.
En’am Suresi: 44.
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
’
a
| 638 | Lem’aLar