gafletsiz, masumâne eğlencelerdir ve sevap cihetiyle bâ-
kî kalan sevinçlerdir. Bunun içindir ki, bayramlarda gaf-
let istilâ edip gayrimeşru daireye sapmamak için, rivayet-
lerde, zikrullaha ve şükre çok azîm tergibat vardır. tâ ki,
bayramlarda o sevinç ve sürur nimetlerini şükre çevirip,
o nimeti idame ve ziyadeleştirsin. Çünkü şükür nimeti zi-
yadeleştirir, gaflet ise kaçırır.
Sa i d Nu r s î
XC
OnBirinciNükte
Birdüstur
risale-i nur talebeleri, risale-i nur’un dairesi haricin-
de nur aramamalı ve aramaz. eğer ararsa, risale-i nur’un
penceresinden ışık veren manevî güneşe bedel, bir lâm-
bayı bulur; belki güneşi kaybeder.
Hem, risale-i nur’un dairesindeki halis, pek kuvvetli
ve her ferdine çok ruhları kazandıran ve sahabenin sırr-ı
veraset-i nübüvvetle meşreb-i uhuvvetkârânesini göste-
ren “meşreb-i hıllet ve meslek-i uhuvvet” ise, hariç daire-
lerde o pedere ve o mürşide üç cihetle zarar vermek su-
retiyle, bir pederi aramaya ihtiyaç bırakmaz; bir tek pe-
der yerine, pek çok ağabeyi buldurur. elbette büyük kar-
deşlerin müteaddit şefkatleri, bir pederin şefkatini hiçe
indirir.
Lem’aLar | 631 |
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
’
a
şefkat:
içten ve karşılıksız merha-
met, yürekten muhabbet bes-
leme.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibini
tanıma ve ona karşı minnet
duyma.
tergibat:
teşvikler, isteklendirme-
ler.
zikrullah:
Allah’ı zikretme.
ziyade:
artma, çoğalma.
azîm:
büyük, yüce.
bâkî:
ebedî, daimî.
bedel:
karşılık.
cihet:
yön.
düstur:
kanun, kaide.
fert:
şahıs, kişi.
gaflet:
Allah’tan uzaklaşıp nef-
sinin arzularına dalmak.
gayr-i meşru:
dinen uygun ol-
mayan.
halis:
samimî, saf.
hariç:
dışarısı, dışta kalan.
idame:
devam ettirme.
ihtiyaç:
gereklilik, lüzum.
istilâ:
kaplama, basma.
manevî:
manaya ait.
masumâne:
günahsızca, suç-
suz olarak.
meslek-i uhuvvet:
kardeşlik
yolu, mesleği.
meşreb-i hıllet:
candan arka-
daşlık tarzı, gidişatı.
meşreb-i uhuvvetkârâne:
kardeşlik hareket tarzı.
mürşit:
doğru yolu gösteren,
rehber.
müteaddit:
türlü türlü, çeşitli.
nimet:
lütuf, ihsan.
nur:
aydınlık, ışık.
nükte:
ince söz ve mana.
peder:
baba, ata.
rivayet:
nakil.
ruh:
insanın kalb boşluğun-
daki lâtif cisme binen, özü
kavranamayan idrak edici sır.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz.
Muhammed’in mübarek yü-
zünü görmekle şereflenen ve
onun sohbetlerine katılan
mü’min kimse.
sevap:
mükâfat.
sırr-ı veraset-i Nübüvvet:
Peygamber vârisliğinin sırrı.
suret:
biçim, tarz.
sürur:
sevinç, mutluluk.