Lem'alar - page 627

coşar buldum. güya bütün ins ve cinnin adedince selâm
ediyorum. Yani, sana tecdid-i biat edip, memuriyetini ka-
bul ve getirdiğin kanunlarına itaat ve evamirine teslim ve
taarruzumuzdan selâmet bulacağını selâmla ifade edip,
benim dünyamın eczaları ve zîşuur mahlûkları olan umum
cin ve insi konuşturup, her birerlerinin namına bir selâ-
mı, mezkûr manalarla takdim ettim.
Hem o getirdiği nur ve hediye ile benim bu dünyamı
tenvir ettiği gibi, herkesin bu dünyadaki dünyalarını ten-
vir ediyor, nimetlendiriyor diye, o hediyesine şakirâne bir
mukabele nev’inden, “Binler salâvat sana insin” dedim.
Yani, “senin bu iyiliğine karşı biz mukabele edemiyoruz.
Belki Hâlık’ımızın hazine-i rahmetinden gelen ve sema-
vat ehlinin adedince rahmetler sana gelmesini niyaz ile
şükranımızı izhar ediyoruz” manasını hayalen hissettim.
o zat-ı Ahmediye
(
AsM
)
, ubudiyeti cihetiyle, halktan
Hakka teveccühü hasebiyle, rahmet manasındaki salâtı
ister. risaleti cihetiyle, Hak’tan halka elçiliği haysiyetiy-
le, selâm ister. nasıl ki cin ve ins adedince selâma lâyık
ve cin ve ins adedince umumî tecdid-i biatı takdim ediyo-
ruz; öyle de, semavat ehli adedince, hazine-i rahmetten,
her birinin namına bir salâta lâyıktır. Çünkü, getirdiği nur-
la her bir şeyin kemali görünür ve her bir mevcudun kıy-
meti tezahür eder ve her bir mahlûkun vazife-i rabbani-
yesi müşahede olunur ve her bir masnudaki makasıd-ı İlâ-
hiye tecelli eder. onun için, her bir şey, lisan-ı hâl ile ol-
duğu gibi, lisan-ı kàli de olsaydı,
Lem’aLar | 627 |
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
a
namına:
adına, isim.
nevi:
çeşit, tür.
nimet:
lütuf, ihsan.
niyaz:
yalvarma, dua.
nur:
aydınlık, ışık.
rahmet:
merhamet etme, şefkat
gösterme.
risalet:
nebîlik, peygamberlik.
salât:
Hz. Peygambere dua, na-
maz.
salâvat:
namazlar, ibadetler.
selâm:
selâmet, esenlik.
selâmet:
salimlik, eminlik.
semavat:
semalar, gökler.
şakirâne:
şükrederek.
şükran:
teşekkür etme, minnet-
tarlık.
taarruz:
saldırma.
takdim:
arz etme, sunma.
tecdid-i biat:
bağlılığı yenileme.
tecelli:
belirme, görünme.
tenvir:
nurlandırma, ışıklandırma.
teslim:
boyun eğme, emrine
uyma.
teveccüh:
yönelme.
tezahür:
ortaya çıkma, görünme.
ubudiyet:
kulluk.
umum:
bütün.
umumî:
genel.
vazife-i rabbaniye:
mahlûkatın
yapmış olduğu fıtrî ve İlâhî hizmet
ve tesbihat.
zat-ı ahmediye:
Hz. Peygamberin
zatı, kişiliği.
zîşuur:
şuur sahibi.
arzu:
aşırı istek, heves.
cihet:
yön.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
ecza:
cüzler, parçalar.
evamir:
emirler, buyruklar.
güya:
sanki.
Hak:
Cenab-ı Hak.
Hâlık:
her şeyi yoktan var
eden, yaratıcı; Allah.
halk:
insanlar.
haseb:
dolayı.
hayalen:
hayalî bir şekilde.
haysiyet:
şeref, itibar.
hazine-i rahmet:
rahmet ha-
zinesi.
hediye:
armağan.
ifade:
anlatma, söyleyiş.
ins:
insan.
itaat:
boyun eğme, uyma.
izhar:
gösterme.
kanun:
kaide, usul.
kemal:
olgunluk, yetkinlik,
mükemmellik.
kıymet:
değer.
lâyık:
yakışır, münasip.
lisan-ı hâl:
bir şeyin duruşu
ve görünüşü ile bir mana ifade
etmesi.
lisan-ı kàl:
söz ile anlatılan
mana, konuşma dili.
mahlûk:
Allah tarafından ya-
ratılmış, yaratık.
makasıd-ı İlâhiye:
Allah’ın
maksatları, yaratıcının gaye-
leri.
mana:
anlam.
masnu:
sanatla yapılmış.
memuriyet:
memurluk.
mevcut:
var olan.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen.
mukabele:
karşılık verme.
müşahede:
gözle görme, sey-
retme.
nam:
ad.
1...,617,618,619,620,621,622,623,624,625,626 628,629,630,631,632,633,634,635,636,637,...1406
Powered by FlippingBook