Lem'alar - page 618

Elcevap:
Beliğ bir kelâmın bir meziyeti şudur ki, söyle-
yenin ziyade meşgul olduğu sanatını, meşgalesini ihsas
etsin. Hüdhüd-i süleymanî ise, suyu az olan sahra-i Ce-
ziretü’l-Arab’da gizli su yerlerini ferasetle, kerametvari
keşfeden bedevî arifleri gibi, nev-i hayvan ve tuyurun ari-
fi olarak ve Hazret-i süleyman Aleyhisselâma küngânlık
eden ve su buldurup çıkarttıran mübarek ve vazifedar bir
kuş olmakla, kendi sanatının mikyasçığıyla Cenab-ı Hak-
kın semavat ve arzdaki mahfiyatı çıkarmakla ma’budiye-
tini ve mescudiyetini ispat ettiğini, kendi sanatçığıyla bi-
lip ifade ediyor.
evet, Hüdhüd pek güzel görmüş. Çünkü, toprak altın-
daki had ve hesaba gelmeyen tohumların, çekirdeklerin,
madenlerin mukteza-i fıtrîsi, aşağıdan yukarıya çıkmak
değildir. Çünkü ecsam-ı sakile ihtiyârsız, ruhsuz olduğu
için, kendi yukarıya çıkamaz; yukarıdan kendi kendine
aşağıya düşebilir. Aşağıdan, hususan toprak sıkleti altın-
da gizlenen bir cism-i camit, omzundaki ağır yükü silkip
çıkmak, kat’iyen kendi kendine olamaz. demek bir kud-
ret-i harika ile çıkarılıyor.
İşte, Hüdhüd, berahin-i ma’budiyet ve mescudiyetin en
gizlisini ve en mühimmini kendi arifliğiyle bilmiş, bulmuş;
kur’ân-ı Hakîm onun hakkındaki ifadesine bir i’caz ver-
miştir.
XC
arif:
çok bilgi sahibi olan.
ariflik:
bilgelik.
arz:
yer, dünya.
bedevî:
çölde yaşayan.
beliğ:
belâgatle anlatılan, sanatlı.
berahin-i ma’budiyet:
kulluğun
bürhanları, delilleri.
camit:
ruhsuz, katı madde.
Cenab-ı Hak:
Allah.
cism-i camit:
cansız cisim, cansız
varlık.
ecsam-ı sakile:
ağır cisimler.
feraset:
anlayışlılık, çabuk seziş.
had ve hesaba gelmez:
sınırsız ve
sayısız şekilde.
hususan:
özellikle.
Hüdhüd:
Belkıs ile Süleyman Aley-
hisselâm arasında muhabereye
vesile olan kuşun adı.
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
a
| 618 | Lem’aLar
Hüdhüd-i Süleymanî:
Belkıs
ile Hz. Süleyman (as) arasın-
daki haberleşmede aracılık
eden kuşun ismi.
i’caz:
mu’cizelik.
ifade:
söyleyiş, söyleyiş tarzı.
ihsas:
hissettirme, sezdirme.
ihtiyâr:
irade, istek.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
kat’iyen:
kesin olarak.
kelâm:
söz, lâfız.
kerametvari:
keramet gibi.
keşif:
manevî bir sırrın kalb
gözüyle görülmesi.
kudret-i harika:
olağanüstü
kuvvet, iktidar.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
küngân:
su borusu.
ma’budiyet:
ma’budluk, ilâh-
lık.
mahfiyat:
gizliler, saklılar.
mescudiyet:
secde edicilik, Al-
lah’a secde eden.
meşgale:
uğraş, meşguliyet.
meşgul olmak:
uğraşmak.
meziyet:
üstünlük vasfı, de-
ğerlilik.
mikyas:
ölçü.
mukteza-i fıtrî:
fıtratın, yara-
tılışın gereği.
mübarek:
feyizli, bereketli.
mühim:
önemli.
nev-i hayvan:
hayvan cinsi.
ruh:
hayatın temeli ve sebebi
olan manevî varlık.
sahra-i Ceziretü’l-arab:
Arab
Yarımadasının büyük çölü.
semavat:
semalar, gökler.
sıklet:
ağırlık.
tuyur:
Kuşlar.
vazifedar:
vazifeli.
ziyade:
fazlasıyla.
1...,608,609,610,611,612,613,614,615,616,617 619,620,621,622,623,624,625,626,627,628,...1406
Powered by FlippingBook