elbette nimet yukarıdan aşağıyadır ve muhtaç olan beşe-
rin mertebesi aşağıdadır. elbette in’am, ihtiyacın mafev-
kindedir. onun için, nimetin hazine-i rahmetten beşerin
ihtiyacına imdat için gelmesinin hak tabiri,
Én
ær
dn
õr
fn
G
’dır, “ih-
raç” değildir.
Hem tedricî ihracat beşerin eliyle olduğu için, “ihraç”
kelimesi ihsan cihetini nazar-ı gaflete hissettirmez.
evet, demirin maddesi murat olunsa, mekân-ı maddî
itibarıyla ihraçtır. Fakat demirin menfaati ve burada ma-
na-i maksudu olan “nimet” ise, manevîdir. Bu mana-i
maddî, mekâna bakmıyor, belki manevî mertebeye ba-
kar. rahman’ın hadsiz mertebe-i ulviyetinin bir tecellisi
olan hazine-i rahmetten gelen nimet, elbette en yüksek
makamdan en aşağı mertebeye gönderiliyor. Hak tabiri
Én
ær
dn
õr
fn
G
’dır. Bu tabirle nev-i beşere ihtar eder ki, demir en
büyük bir nimet-i İlâhiyedir.
evet, nev-i beşerin bütün sanatlarının madeni ve terak-
kiyatının menbaı ve kuvvetinin medarı demirdir. İşte bu
azîm nimeti ihtar için, makam-ı imtinan ve in’amda, ke-
mal-i haşmetle
(1)
¢p
SÉ s
æ?p
d o
™ p
aÉn
æn
en
h l
ój/
ó°n
T ¢l
Sr
Én
H p
¬«/
a n
ój/
ón
?r
G Én
ær
dn
õr
fn
Gn
h
ferman ediyor. nasıl ki Hazret-i davud’a (
As
) en mühim
bir mu’cize olarak
(2)
n
ój
/
ón
ër
dG o
¬n
d É s
æ`n
dn
Gn
h
ferman ediyor, yani
büyük bir peygambere büyük bir mu’cize ve büyük bir ni-
met olarak demiri yumuşatmasını gösteriyor.
Lem’aLar | 615 |
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
’
a
menbaı:
kaynak.
menfaat:
fayda.
mertebe:
derece, basamak.
mertebe-i ulviyet:
yüksek, yüce
mertebe.
mu’cize:
benzerini yapmaktan in-
sanların âciz kaldığı şey.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
murat:
maksat.
mühim:
önemli.
nazar-ı gaflet:
mana ve mahiyet-
ten yoksun olan bakış.
nev-i beşer:
insanlık.
nimet:
Allah’ın bağışladığı maddî
ve manevî lütuf ve ikramlar.
nimet-i İlâhiye:
Allah’ın nimeti.
peygamber:
Allah’ın elçisi, nebî.
rahman:
rahmeti bütün herkese
yayılan ve bütün yaratılmışların
rızıklarını ve geçim şekillerini içine
alan rahmetin sahibi Allah.
tabir:
ifade.
tecelli:
açılıp belirme, görünme.
tedricî:
derece derece, yavaş ya-
vaş.
terakkiyat:
terakkiler, ilerlemeler,
yükselmeler.
azîm:
büyük, yüce.
beşer:
insanlık.
cihet:
yön.
ferman:
emir, buyruk.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hak:
doğru.
hazine-i rahmet:
rahmet ha-
zinesi.
ihracat:
çıkarmalar.
ihraç:
çıkarma.
ihtar:
hatırlatma, uyarma.
ihtiyaç:
gereklilik hâli, muhtaç
oluş.
imdat:
yardım.
in’am:
nimetlendirme.
kemal-i haşmet:
mükemmel
büyüklük ve heybet.
maden:
asıl, kaynak.
mâ-fevk:
bir şeyin üstü.
makam:
mevki.
makam-ı imtinan:
minnet
etme mekânı.
mana-i maddî:
maddî mana.
mana-i maksut:
hedeflenen
mana.
manevî:
manaya ait.
medar:
sebep.
mekân:
yer, mahal.
mekân-ı maddî:
maddî me-
kân.
1.
Biz demiri de indirdik ki, onda hem kuvvet ve şiddet, hem de insanlar için faydalar vardır.
(Hadid Suresi: 25.)
2.
Demiri de onun için yumuşattık. (Sebe Suresi: 10.)