elbette, bu mezkûr dokuz hakikat, gayet kat’î bir suret-
te netice verir ki, Hazret-i Ali (
rA
)
Ercûze
ve
Celcelûti-
ye
’sinde risale-i nur’u alkışlıyor, haber veriyor. Ve mü-
ellifi ile konuşuyor, teselli ediyor.
(HaşİYe) (1)
p
ÜGn
ƒ° s
üdÉp
H o
ºn
?r
Yn
G *Gn
h @ *G n
ór
æp
Y o
ºr
?p
©r
dn
G
XC
İkinciNükte
Hakikatli Bir Teselli
Eskişehir’de, tevkifhanede Risale-i Nur Şakirtleri-
ne yazılan fıkralardır.
Aziz kardeşlerim,
sizin için pek çok müteessirdim. elem beni eziyordu.
Fakat bana ihtar edildi ki, kader ve kısmetinizde beraber
bu hapishanenin suyunu içmek ve ekmeğini yemek var-
dı. Bir eser-i rahmet-i İlâhiye ve bir cilve-i inayet-i rabba-
niye olarak bu suyu ve bu ekmeği beraber yememizin
HaşİYe:
Bu keramet-i Aleviye, ya tafsilâtıyla ona gösterilmiş, o da ih-
bar etmiştir –ki, zahir de budur– veyahut icmali bildirilmiş, tafsilâtı bil-
dirilmemiş, belki intak-ı bilhak nev’inden Cenab-ı Hak ona söylettirmiş.
o hâlde, ona bir keramet ve risale-i nur’a bir ikram-ı İlâhî olarak, ke-
lâmında bu ihbar-ı gaybî bulunmuş.
evet keramet iki kısımdır: elinde zahir olan zat bazen bilir, bazen tafsi-
len bildirilmez. İkisi de keramettir. Belki, bildirilmezse daha selâmetlidir.
/
¬p
Ñr
ën
°Un
h /
¬p
d'
G '
=
¤n
Yn
h]Én
¡o
HÉn
H w
»p
?n
Yn
h p
ºr
?p
©r
dG o
án
æj
/
ón
e Én
fn
G[ n
?Én
b r
øn
e '
¤n
Y r
ºu
?°n
Sn
h p
q
?n
°U s
ºo
¡
s
?dn
G
(2)
n
Ú/
ªn
dÉn
©r
dG u
Ün
Q! o
ór
ªn
ër
dGn
h n
Ú/
e'
G n
Ú/
©n
ªr
Ln
G
aziz:
muhterem, değerli.
Celcelûtiye:
ebcet cifir hesabıyla
alâkalı Hz. Ali tarafından telif edi-
len Süryanîce bir kaside.
cilve-i inayet-i rabbaniye:
Rab-
bimizin görünen yardımları.
elem:
üzüntü, maddî manevî
ıztırap.
ercûze:
Hz. Ali tarafından ya-
zılan ve istikbalden haber ve-
ren vezinli kaside.
eser-i rahmet-i İlâhiye:
Al-
lah’ın rahmet eseri.
fıkra:
bend, fasıl.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
haşiye:
dipnot.
ihtar:
hatırlatma, uyarma.
kader:
Cenab-ı hakkın takdir
ve tayin etmesi.
kat’î:
kesin.
kısmet:
nasip, kader.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen.
müellif:
telif eden, yazar.
müteessir:
hüzünlü, kederli.
netice:
sonuç.
nükte:
ince söz ve mana.
suret:
biçim, tarz.
şakirt:
talebe.
teselli:
avunma.
tevkifhane:
tevkif yeri, hapis-
hane.
1.
Gerçek bilgi Allah katındadır, ancak O bilir. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
2.
Allah’ım, “Ben ilmin şehriyim. Ali ise onun kapısıdır” diyen zata ve onun bütün âl ve asha-
bına salât ve selâm eyle. Âmin. Ezelden ebede kadar her türlü hamd ve övgü, şükür ve
minnet âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
’
a
| 606 | Lem’aLar