dört-beş kelime daha ilâve olsa, bizim ve risale-i nur’un
intişarıyla beraber en korkulu bir zamanda olduğumuz-
dan, yine sair emaratın işaratıyla bu fıkralar umumî hitap
içinde hususî bir surette risale-i nur şakirtlerine bakar.
Ve bilhassa, “Birbirine mukabil meliklerin ve reislerin te-
cavüzünden ve tevkifinden ve ihatasından korkma!” me-
alinde olan
¢n
ûr
î
n
J
n
’n
h @ r
ân
¨n
W r
ƒn
dn
h p
?ƒo
?o
Ÿr
G ¢p
Sr
Én
H r
øp
e ¢n
ûr
în
J n
’n
h
r
än
ƒn
M r
ƒn
dn
h p
?ƒo
?o
ªr
?p
d Ék
°Sr
Én
H
iki fıkrayı şimdi tam izah edemedi-
ğim müteaddit emareler ile “Hâkimler, padişahlar, reis-
lerin sana karşı hücumlarından ve esaretlerinden ve ya-
kalamalarından korkma!” diye olan hitab-ı umumîsinde
hususî bize bakıyor. Hem manaca, hem cifirce hakikî ve
lâyık muhatap olacak, musibetzedeler içinde tam bizim
gibi bu zamanda hiçbir kimse görülmüyor. demek husu-
sî bu iki fıkra bize bakar.
Hem
p
ºr
°Sp
’r
G n
?p
eÉn
MÉn
«n
a
(ilh.) fıkrasının altındaki fıkra olan
r
ân
ªs
?n
°ùn
J p
Qƒo
eo
’r
G s
?o
c /
¬p
H?
s
b n
ƒn
J
manasıyla, yine cifir ve ebcet he-
sabıyla
(HaşİYe)
r
ân
ªs
?n
°ùn
J p
Qƒo
eo
’r
G s
?o
c
p
¬p
H
bin üç yüz elli dört
Lem’aLar | 597 |
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
’
a
sair:
diğer, öteki.
selâmet:
esenlik, kurtuluş.
suret:
biçim, tarz.
şakirt:
talebe.
tecavüz:
saldırma.
tevkif:
durdurma.
umumî:
genel.
HaşİYe:
r
ân
ªs
?n
°ùn
J p
Qƒo
eo
’r
G s
?o
c
/
¬p
H
bin üç yüz yirmi beştir, bu tarihte o
ºr
°Sp
’r
G n
?p
eÉn
M
divan-ı Harbin darağacına asılmaktan me’mulün hilâfına
olarak selâmetle kurtulduğu gibi;
o
?o
Qr
ón
b s
?n
L …
/
òs
dG p
ºr
°Sp
’r
G n
?p
eÉn
M
bin üç yüz
elli dörttür, bu tarihte bu müthiş musibetten harika olarak selâmetle
çıktık.
bilhassa:
özellikle.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile ibarelerden tarih veya
isme dair işaretler çıkarmak
ilmi.
divan-ı harb:
askeri mah-
keme.
ebcet:
Arab alfabesinde yirmi
sekiz harfe değer vererek tarih
ve hâdiseleri kaydetme ilmi.
emarat:
emareler, alâmetler.
emare:
alâmet, belirti.
esaret:
esirlik.
fıkra:
bend, fasıl.
hakikî:
gerçek.
hâkim:
memleketi idare eden,
hükümdar.
harika:
olağanüstü, hayret ve-
ren.
haşiye:
dipnot.
hilâf:
zıddına olan.
hitab-ı umumî:
genel hitap.
hitap:
bir topluluğa karşı söz
söyleme.
hususî:
özel.
hücum:
saldırma.
ihata:
kuşatılma.
ilâve:
ekleme.
intişar:
yayılma, neşrolunma.
işarat:
işaretler, belirtiler.
mana:
anlam.
meal:
mana, mefhum.
melik:
hükümdar.
me’mul:
umulan, emel his-
siyle gelmesi ya da olması
beklenen.
muhatap:
kendisine söz söy-
lenilen.
mukabil:
karşılık.
musibetzede:
musibet gör-
müş, felâkete uğramış.
müteaddit:
türlü türlü, çeşitli.
müthiş:
dehşetli.
padişah:
sultan, melik.
reis:
başkan.