Hem madem ahirzamanda gelen hâdiselere karşı,
kur’ân ve Âl-i Beyt cihetinde, herkesten ziyade alâkadar-
dır.
Hem madem esrarlı kaside-i
Ercûze
’de ve meşhur ka-
side-i
Celcelûtiye
’sinde vakıat-ı istikbaliyeden haber veri-
yor. Ve “esrar-ı gaybiyeyi benden sorunuz” diye iddia
ederek kısmen davasını ihbarat-ı sadıka-i gaybiye ile ispat
etmiştir.
Hem madem o iki kasidesinde takip ettiği en mühim
esas ve en büyük ders İsm-i Azamdır. Ve İsm-i Azam ile
meşgul olanlar ile konuşur, teselli ve teşci eder.
Hem madem o kasideler istikbale baktıkları vakit çok
emareler ve işaretler ile hem manalarıyla, hem cifrî he-
sabıyla şu zamanımızı ve şu zamandaki hadisat-ı acibeye
parmak basıyor ve aynı hâdiseyi mükerreren işaretle gös-
teriyor.
Hem madem risale-i nur bu zamanda iman ve kur’ân
hizmetinde Hazret-i Ali’nin (
rA
) nazarına çarpacak en
ehemmiyetli bir hâdisedir. Ve Hazret-i Ali (
rA
) tesisinde
harika ilmiyle ve harikulâde şecaatıyla cihanpesendâne
hizmet ettiği ve üstünde titrediği hakaik-ı imaniye ve
kur’âniyeyi harika bir tarzda kat’î bürhanlarıyla ispat eden
risale-i nur, o kudsî hakikatleri güneş gibi göstermiştir.
Hem madem Hazret-i Ali’nin (
rA
) kudsî üstadından
(
AsM
) aldığı ve bu ümmete verdiği en mühim dersi ve
ahirzaman:
dünyanın son zamanı
ve son devresi.
alâkadar:
ilgili, münasebetli.
Âl-i Beyt:
Hz. Muhammed’in (asm)
ailesinden olan, Hz. Muhammed’in
(asm) ev halkı.
bürhan:
delil, hüccet.
cifrî:
cifir hesabına ait.
cihanpesendâne:
cihan beğenir-
cesine.
cihet:
yön.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
ehemmiyet:
önem.
emare:
alâmet, belirti.
esrar:
sırlar.
esrar-ı gaybiye:
gaybın sırları.
fevkalâde:
olağanüstü.
hadisat-ı acibe:
acip ve garip hâ-
diseler.
hâdise:
olay.
hakaik-ı imaniye ve Kur’âniy
e:
iman ve Kur’ân hakikatleri.
hakikat:
gerçek.
harika:
olağanüstü.
hizmet:
bir uğurda çalışma, gayret
gösterme.
iddia:
bir fikri ısrarla savunma.
ihbarat-ı sadıka-i gaybiye:
geç-
miş veya gelecek zamana ait
doğru açıklamalar, doğru haber
vermeler.
ilim:
bilgi.
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
’
a
| 604 | Lem’aLar
iman:
inanma, itikat.
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın
bin bir isminden en büyük ve
manaca diğer isimleri kuşat-
mış olanı.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
istikbal:
gelecek zaman.
işaret:
gösterme, dolaylı bil-
dirme.
kaside:
belli bir amaçla yazıl-
mış şiir ve bu şiirin nazım şekli.
Kaside-i Celcelûtiye:
Hz.
İmam-ı Ali’nin Hz. Peygambe-
rin derslerine istinaden ka-
leme aldığı ve aslı cifir ve eb-
cet hesabı ile alâkalı olarak te-
lif edilen Süryanîce kaside.
Kaside-i ercûze:
Hazret-i
İmam-ı Ali tarafından yazılan
ve istikbalden haber veren
meşhur kaside.
kat’î:
kesin.
kısmen:
kısmî olarak.
Kudsî üstat:
Hz. Muhammed
(asm)
kudsî:
mukaddes, kutlu.
mana:
anlam.
meşgul:
uğraşan.
meşhur:
şöhretli.
mühim:
önemli.
mükerreren:
tekrar be tekrar.
nazar:
bakış, dikkat.
şecaat:
yiğitlik, cesurluk.
tarz:
biçim, suret.
teselli:
avunma.
tesis:
kurmak, meydana ge-
tirmek.
teşci:
cesaretlendirme.
ümmet:
bütün Müslümanlar.
vakıat-ı istikbaliye:
gelecekte
meydana gelecek olaylar.
vakit:
zaman.
ziyade:
çok, fazla.