sinek pisliği, tıp cihetiyle zararı yok bir maddedir ki,
bazen tatlı bir şuruptur. Fakat sinek, yediği binler muhte-
lif muzır maddelerin ve mikropların ve semlerin menşei
olmakla, sinekler küçücük istihale ve tasfiye makineleri
hükmüne geçmeleri hikmet-i rabbaniyeden uzak değil-
dir, belki şe’nindendir.
evet, arıdan başka sineklerin bazı taifeleri var ki,
(HaşİYe)
muhtelif ve müteaffin maddeleri yerler, mütemadiyen
pislik yerine katre katre şurup damlatırlar.
o semli, müteaffin maddeleri ağaçların yapraklarına
yağan kudret helvası gibi tatlı, şifalı bir şuruba tebdil
ederek, bir istihale makinesi olduklarını ispat ederler. Bu
küçücük fertlerin ne kadar büyük bir milleti, bir taifesi
olduğunu göze gösterirler. “küçüklüğümüze bakma.
Lem’aLar | 613 |
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
’
a
telkih:
döllenme, aşılanma.
1.
Sinek onlardan birşey kapacak olsa, onu da geri alamazlar. (Hac Suresi: 73.)
2.
Ey insanlar, bir misal getirildi… (Hac Suresi: 73.)
HaşİYe:
evet, sineğin küçücük bir taifesi baharın ahirinde, badem ve
zerdali ağaçlarının dallarında, siyah bir kütle hâlinde halk olunup, dala
yapışık olup kalırlar. Mütemadiyen, pislik yerine damlacıklar onlardan
akıyor. o katreler bal gibi, sair sinekler etrafına toplanırlar, emerler. di-
ğer bir başka taifesi de nebatatın çiçeklerinin ve incir gibi bir kısım ağaç-
ların telkihinde istihdam olunuyorlar. sinek taifelerinden yıldızlı, mum-
lu, ışıklı olan yıldız böceği şayan-ı temaşa olduğu gibi, sinek taifelerinden
yaldızlı, altın gibi parlak kısmı da şayan-ı dikkattir. Mızraklı sinek eşkı-
yaları hükmünde olan yabanî arıları da unutmamalıyız. eğer Hâlık-ı rah-
man onların dizginini çekmeseydi, bu mızraklı taifeler, pireler gibi in-
sanlara hücum etseydiler, nemrut’u öldürdükleri gibi, nev-i insanı da
hırpalayacaktılar;
(1)
o
?ho
òp
?r
æn
à°r
ùn
j n
’ Ék
Är
«°n
T o
ÜÉn
H t
òdG o
º o
¡r
Ño
?°r
ùn
j r
¿p
Gn
h
ayetinin mana-i
işarîsini tefsir ederdi. İşte, bunlar gibi yüz namdar hasiyetli taifeleri bu-
lunan sinek cinsinin büyük bir ehemmiyeti vardır ki, mezkûr azîm ayet
onu mevzu yapmış;
(2)
l
?n
ãn
e n
Üp
ô°o
V ¢o
SÉs
ædG Én
¡ t
`jn
G BÉ n
j
(ilâahir) demiş.
ahir:
son.
bazen:
zaman zaman.
cihet:
yön.
fert:
yalnız olan şey.
halk:
yaratma, yaratılma.
haşiye:
dipnot.
hikmet-i rabbaniye:
Cenab-ı
Hakkın hikmet dairesindeki
tedbir, terbiye ve idaresi.
hükmüne:
yerine.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
istihale:
bir hâlden başka bir
hâle dönüştürme.
istihdam:
kullanma.
katre:
damla.
menşe:
bir şeyin çıktığı yer.
millet:
benzer özellikleri olan
topluluk.
muhtelif:
çeşitli.
müteaffin:
kokuşmuş.
mütemadiyen:
sürekli, de-
vamlı olarak.
nebatat:
bitkiler.
sair:
diğer.
sem:
zehir.
şe’n:
iş.
şifa:
bedenî veya ruhî bir has-
talığın son bulması.
taife:
nevi, tür, çeşit, güruh,
familya.
tasfiye:
arıtma, temizleme.
tebdil:
dönüştürme.