Lem'alar - page 619

AltıncıNükte
W
n
ón
Ør
æn
J r
¿n
G n
?r
Ñn
b o
ôr
ën
Ñr
dG n
óp
Øn
æn
d »
u
Hn
Q p
äÉn
ªp
?n
µp
d Gk
OGn
óp
e o
ôr
ën
Ñr
dG n
¿Én
c r
ƒn
d r
?o
b
(1)
Gk
On
ón
e /
¬p
?r
ãp
ªp
H Én
ær
Äp
L r
ƒn
dn
h »
u
H n
Q o
äÉn
ªp
?n
c
Şu ayet-i azîme çok büyük ve çok âlî ve çok geniş bir
denizdir. Onun cevherlerini beyan etmek için koca bir cilt
kitap yazmak lâzım gelir. Onun o kıymettar cevahirini
başka zamana talikan, şimdilik yalnız birkaç gün evvel ta-
hattur-i hakaik noktasında, benim için ehemmiyetli bir za-
man olan namaz tesbihatında, uzaktan uzağa fikrin na-
zarına ilişen bir nüktenin şuaı göründü. O zamanda kay-
dedemedik; gittikçe tebaud ediyordu. Bütün bütün kay-
bolmadan evvel o nüktenin bir cilvesini avlamak için, et-
rafında dairevari birkaç kelime söyleyeceğiz.
BİRİNCİ KeLİMe:
kelâm-ı ezelî, ilim, kudret gibi bir
sıfat-ı İlâhiye olduğu cihetle, gayrimütenahidir. nihayet-
siz olan bir şeye denizler mürekkep olsa, elbette bitire-
mezler.
İKİNCİ KeLİMe:
Bir zatın vücudunu ihsas eden en za-
hir, en kuvvetli eser, tekellümüdür. Bir zatın kelâmını işit-
mek, bin delil kadar vücudunu, belki şuhut derecesinde,
ispat ettiği nokta-i nazarda, bu ayet-i kerîme mana-i işa-
rîsiyle diyor ki: “rabb-i zülcelâl’in vücudunu gösteren ke-
lâm-ı İlâhînin adedini, denizler mürekkep olsa, ağaçlar
Lem’aLar | 619 |
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
a
nazar:
bakış.
nihayetsiz:
sonsuz.
nokta-i nazar:
bakış açısı.
nükte:
ince söz ve mana.
rab-i Zülcelâl:
büyüklük sahibi
Rab.
sıfat-ı İlâhiye:
Allah’ın sıfatları.
şua:
ışın.
şuhut:
şahit olma.
tahattur-i hakaik:
hakikatleri ha-
tırlamak.
talikan:
geciktirerek, bekleterek,
askıya alarak.
tebaud:
uzaklaşma.
tekellüm:
konuşma.
tesbihat:
Cenab-ı Hakkın bütün
noksan sıfatlardan uzak ve bütün
kemal sıfatlara sahip olduğunu
ifade eden sözler.
vücut:
varlık.
zahir:
açık.
zat:
kişi, şahıs.
âlî:
yüce, yüksek.
ayet-i azîme:
büyük ve aza-
metli ayet.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti.
beyan:
anlatma.
cevahir:
cevherler, elmaslar.
cevher:
öz.
cihet:
yön.
cilve:
tecelli, görünme.
dairevari:
daire gibi
delil:
bir meseleyi ispata ya-
rayan şey, bürhan.
derece:
ölçü.
ehemmiyet:
önem.
eser:
nişan, alâmet.
evvel:
önce.
gayr-i mütenahi:
sonsuz, ni-
hayetsiz.
ihsas:
hissettirme.
ilim:
bilgi.
kelâm:
söz.
Kelâm-ı ezelî:
varlığına baş-
langıç olmayan Allah’ın sözü;
Kur’ân-ı Kerîm ayetleri.
kelâm-ı İlâhî:
Allah kelâmı.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
kudret:
kuvvet, iktidar.
lâzım:
gerekli.
mana-i işarî:
işaretlerle ifade
edilen mana.
1.
De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa, hatta bir o kadarını
daha getirip ilâve etsek, Rabbimin sözleri tükenmeden o denizler tükenirdi. (Kehf Suresi:
109.)
1...,609,610,611,612,613,614,615,616,617,618 620,621,622,623,624,625,626,627,628,629,...1406
Powered by FlippingBook