Lem'alar - page 625

fakat Muhyiddin gibi ulûm-i İslâmiyenin bir mu’cizesi bu-
lunan bir zatı tezyifte haksızdır.
evet, Muhyiddin, kendisi hâdî ve makbuldür. Fakat her
kitabında muhdî ve mürşit olamıyor. Hakaikte çok zaman
mizansız gittiğinden, kavaid-i ehl-i sünnete muhalefet edi-
yor ve bazı kelâmları, zahirî dalâlet ifade ediyor. Fakat
kendisi dalâletten müberradır. Bazen kelâm küfür görü-
nür, fakat sahibi kâfir olamaz. Mustafa sabri bu noktala-
rı nazara almamış, kavaid-i ehl-i sünnete taassup cihe-
tiyle bazı noktalarda tefrit etmiş.
Mûsa Bekûf ise, ziyade teceddüde taraftar ve asrîliğe
mümâşatkâr efkârıyla çok yanlış gidiyor. Bazı hakaik-ı İs-
lâmiyeyi yanlış tevillerle tahrif ediyor. ebu’l-Âlâ-i Maarrî
gibi merdut bir adamı muhakkikînlerin fevkinde tuttuğun-
dan ve kendi efkârına uygun gelen Muhyiddin’in ehl-i
sünnete muhalefet eden meselelerine ziyade taraftarlığın-
dan, ziyade ifrat ediyor.
És
æp
e n
¢ùr
«n
d r
øn
e '
¤n
Y Én
æp
Ño
à`o
c o
án
©n
dÉn
£o
e o
?o
ôr
ën
J : p
øj
u
ódG p
»r
ëo
e n
?Én
b
Yani,
“Bizden olmayan ve makamımızı bilmeyen, ki-
taplarımızı okumasın, zarar görür.”
evet, bu zamanda Muhyiddin’in kitapları, hususan vah-
detülvücuda dair meselelerini okumak zararlıdır.
Sa i d Nu r s î
XC
Lem’aLar | 625 |
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
a
zıtlık.
muhdî:
hidayete getiren, iman yo-
lunu bulmakta birine vesile olan.
müberra:
aklanmış, müstesna
mümâşatkâr:
uyumlu.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu gös-
teren.
nazar:
dikkat.
taassup:
şiddetli ve aşırı bağlılık.
tahrif:
bozmak.
taraftar:
taraf tutma.
teceddüt:
yenilik.
tefrit:
tersine aşırılık, ifratın zıddı.
tevil:
yorumlama.
tezyif:
küçük düşürme.
ulûm-i İslâmiye:
İslâmî ilimler.
Vahdetülvücut:
varlıkta birlik,
varlığın bir ve tek olduğu düşün-
cesi, “Yalnız Allah var gerisi hayal”
diyen anlayış.
zahirî:
görünen
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
fazlaca.
asrî:
zamana uygun, çağdaş.
cihet:
yön.
dair:
alâkalı, ilgili.
dalâlet:
doğru yoldan ayrılma,
azma.
ebu’l-alâ-i maarrî:
kör olma-
sına rağmen fevkalâde hafıza-
sıyla tanınmış, ümitsizlik kö-
tümserlikle ilgili kasideleriyle
meşhur olmuş büyük bir Arab
şairi (M: 973-1057).
efkâr:
düşünceler, fikirler.
ehl-i Sünnet:
İslâmiyetin ilk
günkü safiyetiyle kabul ede-
rek, Hz. Peygamberin sünne-
tinden ve yolundan ayrılma-
yanlar.
fevk:
üst.
hâdî:
hidayet veren, doğru
yola ulaştıran.
hakaik:
hakikatler, doğrular.
hakaik-ı İslâmiye:
İslâmiyetin
gerçekleri.
hususan:
özellikle.
ifrat:
aşırı gitme.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti in-
kâr eden, dinsiz.
kavaid-i ehl-i Sünnet:
Ehl-i
Sünnetin kaide ve prensipleri.
kelâm:
söz.
küfür:
Allah’ı inkâr etme, inan-
mama.
makam:
mevki.
makbul:
kabul edilmiş olan.
merdut:
reddolunmuş, kovul-
muş, geri çevrilmiş.
mesele:
problem, önemli
konu.
mizan:
ölçü.
mu’cize:
benzerini yapmaktan
insanların âciz kaldığı şey.
muhakkikîn:
muhakkikler,
hakikati bulup meydana çıka-
ranlar.
muhalefet:
uygun olmama,
1...,615,616,617,618,619,620,621,622,623,624 626,627,628,629,630,631,632,633,634,635,...1406
Powered by FlippingBook