Arabî tarihinde en sevdiğim kardeşlerimle hapiste ve
me’yusiyetli bir vakitte, günde yüz yetmiş bir defa
o
?o
Qr
ón
b s
?n
L …/
òs
dG o
ºr
°Sp
’r
Gn
tabir edilen İsm-i Azamı okuduğum
bir zamanda, elbette bu teselli-i selâmet
Celcelûtiye
’nin
umumî müjdesinde hususî bize baktığını ehl-i insaf tered-
düt etmemeli. Çünkü hakkımızdaki düşman plânından se-
lâmete çıkmak harikadır ki, onu gösteriyor. kasidenin or-
tasında en mühim ve en parlak yerde en mühim duası-
nın neticesinde üç fıkrasının her birinde sarahate yakın
risale-i nur’u manasıyla ve cifirce göstermesi, burada
p
ºr
°Sp
’r
G n
?p
eÉn
MÉn
«n
a
fıkrasında dahi risale-i nur şakirtlerine te-
selli ve teminat vermekle hususî bir surette baktığını kuv-
vetli teyit ediyor.
Bu emareleri teyit eden şu noktadır ki: kaside-i
Celce-
lûtiye
, umumiyeti itibarıyla süryanî, İbranî, esma-i İlâhi-
yeyi ve suver-i kur’âniyeyi şefaatçi yapıp, hususî müna-
cat olduğu hâlde, başta
@ r
än
ón
àr
gG p
¬p
H »/
Mho
Q $G p
ºr
°ùp
Ñp
H o
är
Gn
ón
H
r
än
ƒn
£r
fG p
¬p
æp
WÉn
Ñp
H m
QGn
ôr
°Sn
G p
?r
°ûn
c ? '
dp
G
fıkrasıyla gösteriyor ki, bazı
esrar-ı gaybiyenin keşfinden bahsedecek. Yalnız bir iki
yerde hususî münacat ve duadan istikbale bakar tarzı var
ki; birisi,
G k
Qƒo
f p
ºr
°Sp
’r
Ép
H »/
Ñn
c
r
ƒn
c r
óp
bn
G
’den başlıyor, üç satırda üç
defa kuvvetli işaretle mana ve cifirle risale-i nur’u göste-
riyor. İkinci yer ise
o
?o
Qr
ón
b s
?n
L …
p
òs
dG p
ºr
°Sp
’r
G n
?p
eÉn
MÉn
«n
a
arabî:
Arabcaya ait.
bahsetme:
söz etme.
Celcelûtiye:
ebcet cifir hesabıyla
alâkalı Hz. Ali tarafından telif edi-
len Süryanîce bir kaside.
cifir:
harflere verilen sayı kıymeti
ile ibarelerden tarih veya isme dair
işaretler çıkarmak ilmi.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i insaf:
insaf sahipleri.
emare:
alâmet, belirti.
esma-i İlâhiye:
Allah’ın isimleri.
esrar-ı gaybiye:
gaybın sırları.
fıkra:
bend, fasıl.
harika:
olağanüstü.
hususî:
özel.
İbranî:
Yahudî sülâlesi, Yahudî sü-
lâlesinden olan kimse.
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın bin
bir isminden en büyük ve manaca
diğer isimleri kuşatmış olanı.
istikbal:
gelecek zaman.
işaret:
gösterme, dolaylı bildirme.
kaside:
belli bir amaçla yazılmış
şiir ve bu şiirin nazım şekli.
Kaside-i Celcelûtiye:
Hz. İmam-ı
Ali’nin Hz. Peygamberin derslerine
istinaden kaleme aldığı ve aslı cifir
ve ebcet hesabı ile alâkalı olarak
telif edilen Süryanîce kaside.
keşif:
Allah tarafından ilham
edilme, kalb gözüyle görme.
mana:
anlam.
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
’
a
| 598 | Lem’aLar
me’yusiyet:
ümitsizlik.
mühim:
önemli.
müjde:
sevindirici haber.
münacat:
Allah’a dua etme,
yalvarma.
netice:
sonuç.
nokta:
konu, cihet.
sarahat:
sarihlik, açıklık.
selâmet:
salimlik, kurtuluş,
eminlik.
suret:
biçim, tarz.
suver-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
sureleri.
Süryanî:
Samî ırkından bir
Hristiyan topluluğu.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şefaat:
bir ihtiyaç sahibinin af
ve iyiliğe kavuşması için yapı-
lan aracılık.
tabir:
ifade.
tarz:
biçim, suret.
teminat:
inandırarak ve gü-
vendirerek emanet alıp ver-
mek.
tereddüt:
kararsızlık.
teselli:
avunma.
teselli-i selâmet:
kurtuluş te-
sellisi.
teyit:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma.
umumî:
genel.
umumiyet:
genellik
vakit:
zaman.