mi? öyle tahmin ederim ki, risale-i nur’un, bu âciz ta-
lebeniz kadar mu’cizesini, kerametini, faziletini, lezzetini
gören ve yiyen, tatlı meyvesinden koparan nadirdir. Hem
bu kadar âcizliğimle beraber, risale-i nur’a hizmet
edemediğim hâlde göstermiş olduğunuz teveccühe med-
yun-i şükranım. Binaenaleyh, risale-i nur’dan bendeniz
değil, hiçbir talebeniz o mübarek elmastan ve lezzetten
ayrılamaz.
Affınıza mağruren, risale-i nur’un bu defaki taharriya-
tında iki kerameti meydana aynen çıkmıştır. Hapishane
içerisinde polis, jandarma ve gardiyanlar müthiş arama
yaparken, o esnada hiç kimse görmeden, yedi sekiz ya-
şında, hemşiremin mahdumu, mektep çantasının içerisi-
ne risale-i nur’un nüshalarını koyarak alıp gitmiştir. Ara-
ma, bendenizin odasındaydı. Çocuk odaya geldi; odada
telâş görünce, odanın bir tarafında ayrıca duran risale-i
nur’ları çantasına koydu ve içerideki memurların hiçbiri-
si farkına varmadı, çocuğa da bir şey demediler.
Fedakâr çocuk doğruca validesine gidiyor, “dayımın da-
ima bize okuduğu risale-i nur’ları getirdim. Bunları ala-
caklarmış. Ben onların haberi olmadan, onlar başka mek-
tup, kitap karıştırırlarken aldım, çantama koydum. Bunla-
rı iyice bir yere koyunuz, muhafaza ediniz. Ben bunların
okunmasını çok seviyorum. dayım bize bunları okuyordu.
o okurken ben başka bir hâlet kesb ediyordum” diye vali-
desine söylüyor ve mektebine avdet ediyor. Bu sayede el-
mas, Cevher, nurlar ele geçmemiş oluyor.
Lem’aLar | 659 |
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
’
a
mübarek:
feyizli, bereketli.
nadir:
az, eşi benzeri az bulunan.
nur:
ziya, ışık.
nüsha:
birbirinin aynı olan yazılı
metinlerden her biri.
taharriyat:
araştırmalar.
talebe:
öğrenci.
telâş:
endişe, kaygı.
teveccüh:
yönelme.
valide:
ana.
âciz:
zayıf, güçsüz.
avdet:
geri dönme.
binaenaleyh:
bundan dolayı.
cevher:
elmas, değerli taş.
daima:
sürekli, her zaman.
elmas:
çok değerli.
esna:
sıra.
fazilet:
değer, meziyet.
fedakâr:
feda eden.
gardiyan:
hapishane nöbet-
çisi, muhafız.
hâlet:
hâl.
hemşire:
kız kardeş.
keramet:
ermişçesine yapılan
hareket veya söylenen söz.
kesb:
kazanma.
mağruren:
gururlanarak.
mahdum:
oğul.
medyun-i şükran:
şükran ve
teşekkür borçlu.
mektep:
okul.
mu’cize:
benzerini yapmaktan
insanların âciz kaldığı şey.
muhafaza:
koruma, saklama.