YeDİNCİ NüKte
İsraf, hırsı intaç eder. Hırs üç neticeyi verir:
BİRİNCİsİ:
kanaatsizliktir. kanaatsizlik ise sa’ye, ça-
lışmaya şevki kırar. Şükür yerine şekva ettirir, tembelliğe
atar. Ve meşru, helâl az malı
(HaşİYe)
terk edip, gayrimeş-
ru, külfetsiz bir malı arar. Ve o yolda izzetini, belki hay-
siyetini feda eder.
HıRsıN İKİNCİ NeTİCesİ:
Haybet ve hasarettir.
Maksudunu kaçırmak ve istiskale maruz kalıp teshilât ve
muavenetten mahrum kalmak, hatta
l
ôp
°SÉn
N l
Öp
F B É n
N¢ o
üj/
n
ô r
?n
G
yani,
“Hırs, hasaret ve muvaffakıyetsizliğin sebebidir”
olan darbımesele mâsadak olur.
Hırs ve kanaatin tesiratı, zîhayat âleminde gayet geniş
bir düsturla cereyan ediyor. ezcümle, rızka muhtaç ağaç-
ların fıtrî kanaatleri, onların rızkını onlara koşturduğu gi-
bi, hayvanatın hırsla meşakkat ve noksaniyet içinde rız-
ka koşmaları, hırsın büyük zararını ve kanaatin azîm
menfaatini gösterir.
Hem zayıf umum yavruların lisan-ı hâlleriyle kanaatle-
ri, süt gibi lâtif bir gıdanın, ummadığı bir yerden onlara
akması ve canavarların hırsla noksan ve mülevves rızık-
larına saldırması, davamızı parlak bir surette ispat edi-
yor.
HaşİYe:
İktisatsızlık yüzünden müstehlikler çoğalır, müstahsiller azalır.
Herkes gözünü hükûmet kapısına diker. o vakit hayat-ı içtimaiyenin
medarı olan sanat, ticaret, ziraat tenakus eder. o millet de tedenni
edip sukut eder, fakir düşer.
âlem:
varlık sınıflarından her biri,
canlılar dünyası.
azîm:
büyük.
cereyan etme:
oluşma, meydana
gelme.
darbımesel:
atasözü.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
düstur:
kaide, kural, prensip.
ezcümle:
bu cümleden olarak,
özetle.
feda etmek:
gözden çıkarmak,
uğruna vermek.
fıtrî:
tabiî, yaratılıştaki.
gayrimeşru:
meşru olmayan, dine
aykırı, haram.
gıda:
besleyici özelliği olan.
hasaret:
hasar, zarar, ziyan.
haşiye:
dipnot.
hayat-i içtimaiye:
toplum hayatı,
sosyal hayat.
haybet:
umduğunu bulamama,
yoksun kalma.
haysiyet:
şeref, onur, itibar.
hayvanat:
hayvanlar.
helâl:
İslâmî ölçüler içinde kaza-
nılmış şey.
hırs:
aç gözlülük, cimrilik.
iktisatsızlık:
tutumlu olmamak,
savurganlık.
intaç etme:
netice verme, sonuç-
lanma.
ispat:
doğruyu delil göstererek
meydana koyma.
israf:
ihtiyaçtan fazlasını harcama,
savurganlık.
istiskal:
yüz vermeme, hor görme,
küçümseme.
izzet:
değer, itibar, şeref.
kanaat:
göz tokluğu, elindeki ile
yetinme, kısmetine razı olma.
külfetsiz:
zahmetsiz, sıkıntısız.
lâtif:
hoş, güzel.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin du-
ruşu ve görünüşü ile bir mana
ifade etmesi.
mahrum kalmak:
yoksun kalmak,
istediğini elde edememek.
maksut:
istek, arzu, gaye.
maruz kalma:
uğrama, etkilenme,
hedef olma.
mâsadak olan:
tasdik olunan,
doğrulanan, uygun.
o
n
d
okuzuncu
l
em
’
a
| 364 | Lem’aLar
medar:
dayanak noktası, kay-
nak.
menfaat:
fayda, yarar.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı,
güçlük.
meşru:
şeriata, dine uygun,
helâl.
muavenet:
yardım, yardım-
laşma.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
muvaffakıyet:
başarı, başarılı
olma.
mülevves:
kirli, pis.
müstahsil:
üreten, üretici.
müstehlik:
tüketici, tüketen.
netice:
sonuç.
noksan:
eksiklik.
noksaniyet:
eksiklik, noksan-
lık.
rızık:
Allah tarafından her canlı
için ayrılmış ve takdir edilmiş
olan nimet, yiyecek içecek.
sa’y:
çalışma, çabalama, emek
harcama.
sukut etmek:
aşağı inmek,
düşmek, .
suret:
biçim, tarz.
şekva etmek:
şikâyet etmek,
yakınmak.
şevk:
aşırı istek ve heves.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibi
olan Allah’ı tanıma ve ona
karşı minnet duyma, teşekkür.
tedenni etmek:
gerilemek,
düşmek.
tenakus etmek:
eksilmek,
noksan kalmak.
terk etme:
bırakma, vaz-
geçme.
teshilât:
kolaylık sağlamalar.
tesirat:
tesirler, etkiler.
umum:
bütün, genel.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
ziraat:
tarım.