Lem'alar - page 371

TEMBİH:
Bu mübarek Isparta’nın medar-ı şükran
bir hüsn-i tâliidir ki, ondaki ehl-i takva ve ehl-i tari-
kat ve ehl-i ilmin, sair yerlere nispeten, rekabetkârâ-
ne ihtilâfları görünmüyor. Gerçi lâzım olan hakikî
muhabbet ve ittifak yoksa da, zararlı muhalefet ve
rekabet de başka yerlere nispeten yoktur.
BirinciNokta
Mühim ve müthiş bir sual:
neden ehl-i dünya,
ehl-i gaflet, hatta ehl-i dalâlet ve ehl-i nifak rekabetsiz it-
tifak ettikleri hâlde, ehl-i hak ve ehl-i vifak olan ashab-ı
diyanet ve ehl-i ilim ve ehl-i tarikat, neden rekabetli ihti-
lâf ediyorlar? İttifak ehl-i vifakın hakkı iken ve hilâf ehl-i
nifakın lâzımı iken, neden bu hak oraya geçti ve şu hak-
sızlık şuraya geldi?
Elcevap:
Bu elîm ve feci ve ehl-i hamiyeti ağlattıra-
cak hâdise-i müthişenin pek çok esbabından, yedi sebe-
bini beyan edeceğiz.
BİrİNCİSİ
ehl-i hakkın ihtilâfı hakikatsizlikten gelmediği gibi, ehl-i
gafletin ittifakı dahi hakikattarlıktan değildir. Belki ehl-i
dünyanın ve ehl-i siyasetin ve ehl-i mektep gibi hayat-ı iç-
timaiyenin tabakatına dair birer muayyen vazife ile ve has
bir hizmet ile meşgul taifelerin, cemaatlerin ve cemiyet-
lerin vazifeleri taayyün edip ayrılmış. Ve o vezaif
Lem’aLar | 371 |
Y
irminci
l
em
a
ren, acıklı.
hâdise-i müthişe:
müthiş hâdise;
üzücü olay.
hakikat:
gerçek.
hakikattar:
doğruluk; bir gerçeğe
dayanan.
hakikî:
gerçek.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
hilâf:
anlaşmazlık, uyuşmazlık.
hüsn-i tâli’:
güzel bir kısmet, baht.
ihtilâf:
anlaşmazlık, uyuşmazlık,
fikir ayrılığı.
ittifak:
fikir birliği etme, uyuşma,
birleşme.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
medar-ı şükran:
şükrü gerektiren,
şükür sebebi.
meşgul:
bir işle uğraşan kimse.
muayyen:
belirli, kararlaştırılmış
olan.
muhalefet:
karşı gelme.
mübarek:
feyizli, bereketli, hayırlı.
mühim:
önemli.
müthiş:
dehşetli, ürkütücü.
nispeten:
oranla, kıyaslayarak.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
rekabet:
rakip olma hâli, kıs-
kanma, çekişme.
rekabetkârâne:
rakip olarak, re-
kabet ederek.
sair:
diğer, başka.
sual:
soru.
taayyün etme:
belli olma, belir-
lenme.
tabakat:
tabakalar, dereceler,
gruplar.
taife:
takım, grup, topluluk.
tembih:
uyarı, ikaz.
vazife:
görev.
vezaif:
vazifeler, işler.
ashab-ı diyanet:
dindarlar, di-
nine titizlikle bağlı olanlar.
beyan etmek:
açıklamak, izah
etmek.
cemaat:
topluluk.
cemiyet:
topluluk, birlik.
dair:
alâkalı, ilgili.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan çıkanlar, azgın ve sapkın
kimseler.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı,
ahireti düşünmeyen.
ehl-i gaflet:
dünyaya daldığın-
dan dolayı ahirete, Allah’ın
emir ve yasaklarına karşı du-
yarsız olan kimseler.
ehl-i hak:
hak ehli, iman, İslâ-
miyet ve hak yolunda olan.
ehl-i hamiyet:
hamiyetli,
onurlu, namuslu olanlar, gay-
ret sahipleri.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri, âlim-
ler.
ehl-i mektep:
eğitimciler,
okula gidenler, okuyanlar.
ehl-i nifak:
iki yüzlü kimseler,
münafıklar, ara bozucular.
ehl-i siyaset:
siyaset adamları,
yöneticiler, politikacılar.
ehl-i takva:
Allah’tan korkan,
emirlerine bağlı olan dindar
kimseler.
ehl-i tarikat:
tarikat ehli, kal-
bini dünyanın fânî işlerinden
ayırıp Allah sevgisi ile bağla-
yan kimseler.
ehl-i vifak:
uyum gösterenler,
aynı görüşü paylaşanlar, ba-
rışçı davrananlar.
elcevap:
sorulan şeye verilen
karşılık.
elîm:
çok acı verici, üzüntü ve-
ren.
esbap:
nedenler, sebepler.
feci:
elem, keder ve ıztırap ve-
1...,361,362,363,364,365,366,367,368,369,370 372,373,374,375,376,377,378,379,380,381,...1406
Powered by FlippingBook