İslâm hükemasının eflâtun’u ve hekimlerin şeyhi ve
feylesofların üstadı, dâhî-i meşhur ebu Ali ibni sina, yal-
nız tıp noktasında,
(1)
Gƒo
ap
ôr
°ùo
J n
’n
h Gƒo
Hn
ôr
°TGn
h Gƒ o
?o
c
ayetini şöy-
le tefsir etmiş. demiş:
p
?n
Ón
µr
dG p
ôr
°ün
b /
‘ p
?r
ƒn
?r
dG o
ør
°ùo
Mn
h
@
Ék
©r
ªn
L p
ør
«n
àr
«n
Ñr
dG p
‘ s
Öu
£dG o
âr
©n
ªn
L
p
?Én
°†p
¡r
fp
’r
G p
‘ o
ABÉn
Ø°u
ûdGn
h @ r
Ös
æ`n
én
J m
?r
c
n
G n
ór
©n
Hn
h n
âr
?n
c
n
G r
¿p
G r
? u
?n
?n
a
p
?Én
©s
£dG n
»?n
Y p
?Én
©s
£dG p
?Én
Nr
Op
G r
øp
e @ k
’Én
M t
ón
°Tn
G ¢p
Sƒo
Øt
ædG n
¤n
Y ¢n
ùr
«n
dn
h
Yani, “İlm-i tıbbı iki satırla topluyorum. sözün güzelliği
kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört
beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolay-
ca hazmedeceğin miktarı ye, nefse ve mideye en ağır ve
yorucu hâl, taam taam üstüne yemektir.”
(HaşİYe)
(2)
o
º«/
µ n
`?r
G o
º«/
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G BÉn
æn
àr
ªs
?n
Y Én
e s
’p
G B Én
æn
d n
ºr
?p
Y '
’ n
?n
fÉn
ërÑ°oS
®
HaşİYe:
Yani, vücuda en muzır, dört beş saat fasıla vermeden yemek
yemek, veyahut telezzüz için mütenevvi yemekleri birbiri üstüne mi-
deye doldurmaktır.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
dahi-i meşhur:
meşhur dahi, de-
hasıyla meşhur olmuş kişi.
fasıla vermek:
ara vermek.
feylesof:
felsefe ile uğraşan, filo-
zof.
haşiye:
dipnot.
hazım:
sindirim.
hekim:
doktor.
hikmet:
gaye, fayda.
ilm-i tıp:
tıp ilmi.
İslâm hükeması:
İslâm filozofları.
israf:
saçıp savurma, savur-
ganlık.
muzır:
zararlı.
mütenevvi:
çeşit çeşit, türlü.
nefis:
bir kimsenin kendisi,
ruh, can.
şeyh:
büyük.
şifa:
iyileşme, vücut veya ruh
açısından sağlıklı olma.
taam:
yemek.
tefsir:
açıklama, yorumlama,
izah.
telezzüz:
lezzet alma.
tenzih etmek:
Allah’ı bütün
kusur ve eksikliklerden uzak
olduğunu bilmek, inanmak.
vakit:
zaman.
1.
Yiyin, için, fakat israf etmeyin. (A’raf Suresi: 31.)
2.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz
yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
o
n
d
okuzuncu
l
em
’
a
| 368 | Lem’aLar