ihtiyar fakir adam, bir yük dikenli çalı ve gevenleri beline
yüklemiş, cesedine batıyor, kanatıyor. Hatem ona dedi:
“Hatem-i tai, hediyelerle beraber mühim bir ziyafet
veriyor. sen de oraya git; beş kuruşluk çalı yüküne bedel
beş yüz kuruş alırsın.”
o muktesit ihtiyar demiş ki: “Ben bu dikenli yükümü
izzetimle çekerim, kaldırırım; Hatem-i tâî’nin minnetini
almam.”
sonra Hatem-i tâî’den sormuşlar: “sen kendinden
daha civanmert, aziz kimi bulmuşsun?”
demiş: “İşte o sahrada rast geldiğim o muktesit ihtiya-
rı benden daha aziz, daha yüksek, daha civanmert gör-
düm.”
BeŞİNCİ NüKte
Cenab-ı Hak, kemal-i kereminden, en fakir adama en
zengin adam gibi ve gedaya, yani fakire, padişah gibi,
lezzet-i nimetini ihsas ettiriyor. evet, bir fakirin, kuru bir
parça siyah ekmekten açlık ve iktisat vasıtasıyla aldığı
lezzet, bir padişahın ve bir zenginin israftan gelen usanç
ve iştahsızlıkla yediği en âlâ baklavadan aldığı lezzetten
daha ziyade lezzetlidir.
Cây-ı hayrettir ki, bazı müsrif ve mübezzir insanlar,
böyle iktisatçıları hısset ile itham ediyorlar. Hâşâ! İktisat,
izzet ve cömertliktir. Hısset ve zillet, ehl-i israf ve tebzirin
zahirî merdane keyfiyetlerinin iç yüzüdür. Bu hakikati teyit
âlâ:
en üstün.
aziz:
değerli, saygın, aşağılığa te-
nezzül etmeyen.
cây-ı hayret:
hayret edilen, hayret
uyandıran şey.
Cenab-ı Hak:
Hakkın tâ kendisi,
şeref ve büyüklük sahibi olan
yüce Allah.
ceset:
vücut, beden.
civanmert:
yiğit, özü, sözü sağlam,
iyilik sever.
cömert:
mert, eli açık, ikram eden.
ehl-i israf ve tebzir:
israf edenler,
saçıp savuran kişiler.
geda:
dilenci, yoksul.
geven:
dikenli bir çeşit çalımsı
bitki.
hakikat:
gerçek, doğru.
o
n
d
okuzuncu
l
em
’
a
| 360 | Lem’aLar
hâşâ:
“asla, kesinlikle, olamaz,
imkânsız” anlamında, bir dü-
şünceyi reddetmek için söy-
lenir.
hısset:
hasislik, cimrilik, pinti-
lik.
ihsas ettirmek:
hissettirmek.
iktisat:
tutumluluk, gereğin-
den fazla veya az harcamak-
tan kaçınma.
israf:
ihtiyaçtan fazlasını har-
cama, savurganlık.
itham etmek:
suçlu görmek,
suçlamak.
izzet:
değer, şeref.
kemal-i kerem:
tam bir ikram
edicilik, kusursuz cömertlik.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl ol-
duğu, özellik, hâl, durum.
lezzet-i nimet:
nimetin lez-
zeti.
merdane:
mertçe, yiğitçesine.
minnet:
bir iyilik karşısında
kendini manevî olarak borçlu
hissetmek.
muktesit:
tutumlu, iktisada
uygun davranan.
mübezzir:
lüzumsuz, gereksiz,
yersiz harcayan.
mühim:
önemli.
müsrif:
israf eden, malını lü-
zumsuz yere harcayan.
nükte:
ince ve derin anlamlı
söz.
sahra:
çöl.
teyit eden:
destekleyen, doğ-
rulayıp kuvvet veren.
vasıta:
araç, vesile, sebep.
zahirî:
açıkça görünen, dış gö-
rünüş bakımından.
zillet:
hakirlik, horluk, aşağı-
lık.
ziya:
ışık.
ziyafet:
ikram için verilen ye-
mek, yemekli davet.