Lem'alar - page 351

Sual:
rüya-i sadıka vasıtasıyla veya hakikî keşif cihe-
tiyle, Hazret-i Ali (
rA
) ve gavs-ı Âzam (
rA
) gibi zevat-ı
kudsiye cüz’î işlere dair âmî adamlarla da temas edebilir-
ler ve bazı şeyleri haber veriyorlar. nedendir ki bunların
bir işaret-i gaybiyelerini gayet ehemmiyetle bin keşif ve
binler rüya-i sadıka kadar tutuyorsunuz, ehemmiyet veri-
yorsunuz?
Elcevap:
sekiz yüz ve bin üç yüz sene mesafede, vera-
set-i nübüvvet makamında, âlem-i İslâm’ın istikbali nok-
ta-i nazarında, külli bir nazara o uzun mesafede görünen
hâdisatın, elbette çok ehemmiyeti olacak, dağ gibi bir bü-
yüklüğü olacak ki; o uzun mesafede ve o külli nazarda,
âlem-i İslâm’ın menfaati nokta-i nazarında, uzakta görün-
sün ve ona dikkat edilsin ve vücuda gelmeden evvel on-
dan haber verilsin. rüya-i sadıka ve keşif ise, cüz’î ve hu-
susîdir ve vücuda geldikten sonra yakından bakmaktır. el-
bette böyle keşif cihetinde ruhanî temessül itibarıyla ya-
kından bakıldığı vakit, zerreler dahi görünebilir. Âmî
adamlar da onların ruhanî misalleriyle görüşebilirler. Ve
gayet ehemmiyetsiz şeyler de medar-ı nazar olabilir.
evet, bir âyinede misalî güneşle münasebettar olmak
ve sohbet etmek nerede, hakikî semadaki güneşle müna-
sebettar olmak nerede? Âyinedeki güneşi herkes eline
alabilir, iltifatına mazhar olabilir, konuşabilse belki konuş-
turabilir. Fakat, semadaki güneşin iltifatını celp eden ve
kendisiyle konuşturan kimse kamere çıkmalı veya maka-
mı kamerde olmalı veya kamer gibi bir vazife görmeli,
Lem’aLar | 351 |
o
n
S
ekizinci
l
em
a
temessül:
bir şekil ve surete
girme, cisimlenme.
vasıta:
aracılık.
vazife:
görev.
veraset-i Nübüvvet:
Peygambe-
rimizin vârisi durumunda olan, bü-
yük âlim ve velîlerin yolu.
vücut:
varlık.
zerre:
pek ufak parça.
zevat-ı kudsiye:
mukaddes zat-
lar.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
âmî:
bilgisiz, cahil.
âyine:
ayna.
celp:
kendine çekmek.
cihet:
yön.
cüz’î:
küçük.
dair:
alâkalı, ilgili.
ehemmiyet:
önem.
ehemmiyetli:
önemli.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
evvel:
önce.
gayet:
son derece.
hadisat:
hâdiseler, olaylar.
hakikî:
gerçek.
hususî:
özel.
iltifat:
ilgi gösterme, lütuf, ik-
ram.
işaret-i gaybiye:
gaypla ilgili
işaret; Hz. Peygamber, müçte-
hit imamlar tarafından gayba
ait verilen haberler, işaret yolu
ile yapılan açıklamalar.
istikbal:
gelecek zaman.
itibarıyla:
değeriyle.
kamer:
ay.
keşif:
Allah tarafından ilham
edilme, kalb gözüyle görme.
küllî:
umumî, genel.
makam:
yer, mevki.
medar-ı nazar:
göz önünde
bulundurulması gereken.
menfaat:
fayda.
mesafe:
uzaklık, ara.
misalî:
misal hâlinde.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
nazar:
bakış.
nokta-i nazar:
bakış açısı.
ruhanî:
ruhlar âlemine men-
sup, ruhlar âlemine ait.
rüya-i sadıka:
doğru olan
rüya. Peygamberimizin (asm)
göründüğü rüya.
sema:
gökyüzü.
sual:
soru.
1...,341,342,343,344,345,346,347,348,349,350 352,353,354,355,356,357,358,359,360,361,...1406
Powered by FlippingBook