kuvve-i zaikada taamlar adedince mizancıklarla nimet-i
İlâhiyenin envaını tartmak ve tanımak, bir şükr-i manevî
suretinde cesede, mideye haber vermektir. İşte, bu suret-
te kuvve-i zaika yalnız maddî cesede bakmıyor. Belki kal-
be, ruha, akla dahi baktığı cihetle, midenin fevkinde hük-
mü var, makamı var. İsraf etmemek şartıyla ve sırf vazi-
fe-i şükraniyeyi yerine getirmek ve enva-ı niam-ı İlâhiye-
yi hissedip tanımak kaydıyla ve meşru olmak ve zillet ve
dilenciliğe vesile olmamak şartıyla, lezzetini takip edebi-
lir. Ve o kuvve-i zaikayı taşıyan lisanı şükürde istimal et-
mek için leziz taamları tercih edebilir.
Bu hakikate işaret eden bir hâdise ve bir keramet-i
gavsiye:
Bir zaman, Hazret-i gavs-ı Azam (
ks
) Şeyh geylâ-
nî’nin terbiyesinde, nazdar ve ihtiyare bir hanımın bir tek
evlâdı bulunuyormuş. o muhterem ihtiyare, gitmiş oğlu-
nun hücresine, bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve siyah
ekmek yiyor. o riyazattan zaafiyetiyle, validesinin şefka-
tini celp etmiş. ona acımış. sonra Hazret-i gavs’ın ya-
nına şekva için gitmiş. Bakmış ki, Hazret-i gavs, kızartıl-
mış bir tavuk yiyor. nazdarlığından demiş:
“Yâ üstat! Benim oğlum açlıktan ölüyor; sen tavuk
yersin!”
Hazret-i gavs tavuğa demiş:
“kum biiznillah!”
o pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp tavuk olarak ye-
mek kabından dışarı atıldığını, mutemet ve mevsuk çok
adet:
sayı.
celp etmek:
kendine çekmek.
ceset:
vücut, beden.
cihet:
yön, taraf.
enva:
neviler, çeşitler.
enva-ı niam-ı İlâhiye:
İlâhî nimet-
lerin çeşitleri, türleri.
fevkinde:
üstünde, üzerinde.
Gavs-ı azam:
Abdülkadir-i Geylânî
Hazretlerinin namı. En büyük Gavs,
evliya.
hâdise:
vakıa, olay.
hakikat:
gerçek, doğru.
hücre:
oda.
hüküm:
hâkim olma, emir, değer,
geçerlilik.
ihtiyare:
yaşlı, ihtiyar kadın.
israf:
ihtiyaçtan fazlasını harcama,
savurganlık.
istimal etmek:
kullanmak.
keramet-i Gavsiye:
Seyyid Abdül-
o
n
d
okuzuncu
l
em
’
a
| 356 | Lem’aLar
kadir Geylânî’nin kerameti.
kum biiznillah:
Allah’ın izniyle
kalk (diril)!
kuvve-i zaika:
tat alma duy-
gusu.
lisan:
dil.
maddî:
madde, cisim.
makam:
yer, mevki.
meşru:
helâl olan, dine uygun.
mevsuk:
vesikaya, belgeye
dayanan, sağlam inanılır.
mizan:
terazi, ölçü.
mutemet:
güvenilir, emin
kimse.
nazdar:
nazlı.
nimet-i İlâhiye:
Allah’ın ni-
meti, Allah’ın bahşettiği her
türlü rızık.
riyazat:
riyazetler, manevî
ilerleme için nefsi eğitme, per-
hizle az gıda ile yetinerek ya-
şamak.
ruh:
hayatın temeli ve sebebi
olan manevî varlık, canlılığın
öz kaynağı.
sırf:
sadece.
suret:
biçim, tarz.
şefkat:
içten ve karşılıksız
merhamet, sevgi.
şekva:
şikâyet, yakınma.
şükr-i manevî:
manevî şükür,
insanın aza ve duygularıyla et-
tiği şükür.
şükür:
Allah’a karşı minnet
duyma, teşekkür etme.
taam:
yemek, yiyecek.
terbiye:
eğitim.
valide:
ana, anne.
vazife-i şükraniye:
şükür va-
zifesi, görevi.
vesile:
vasıta, sebep.
zaafiyet:
zayıflık, güçsüzlük.
zillet:
hakirlik, horluk, aşağı-
lık.