BeŞİNCİ NOta
Şu notada, Avrupa fünunu ve medeniyeti, eski said’in
fikrinde bir derece yerleştiği için, Yeni said harekât-ı fik-
riyede seyrettiği zaman, Avrupa’nın fünun ve medeniye-
ti o seyahat-i kalbiyede emraz-ı kalbiyeye inkılâp ederek
ziyade müşkülâta medar olduğundan, bilmecburiye, Yeni
said zihnini silkeleyip, müzahref felsefeyi ve sefih mede-
niyeti atmak isterken, kendi ruhunda Avrupa’nın lehinde
şahadet eden hissiyat-ı nefsaniyeyi susturmak için, Avru-
pa’nın şahs-ı manevîsi ile bir cihette gayet kısa, bir cihet-
te uzun, gelecek muhavereye mecbur olmuştur.
Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir. Birisi, İsevîlik din-i
hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye
nafi sanatları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fü-
nunları takip eden bu birinci Avrupa’ya hitap etmiyorum.
Belki, felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyi-
atını mehasin zannederek beşeri sefahate ve dalâlete sevk
eden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum. Şöyle
ki:
o zaman, o seyahat-i ruhiyede, mehasin-i medeniyet
ve fünun-i nafiadan başka olan malâyani ve muzır felse-
feyi ve muzır ve sefih medeniyeti elinde tutan Avrupa’nın
şahs-ı manevîsine karşı demiştim:
Bil, ey ikinci Avrupa! sen sağ elinle sakîm ve dalâletli
bir felsefeyi ve sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti tu-
tup dava edersin ki, “Beşerin saadeti bu ikisiyledir.”
Lem’aLar | 291 |
o
n
Y
edinci
l
em
’
a
niyetin güzellikleri.
muhavere:
konuşma.
muzır:
zararlı.
müşkülât:
müşküller, güçlükler,
zorluklar.
müzahref:
süprüntü, pislik.
nafi:
faydalı, menfaat sağlayıcı.
nota:
işaret.
saadet:
mutluluk.
sakîm:
hastalıklı, doğru ve sağlam
olmayan.
sefahat:
zevk, eğlence ve yasak
şeylere düşkünlük, sefihlik.
sefih:
zevk ve eğlenceye aşırı düş-
kün olan, rezil, adî, bayağı.
sevk:
yönlendirme.
seyahat-i kalbiye:
kalb yolculu-
ğu, kalben seyahat.
seyahat-i ruhiye:
ruhun seyaha-
ti, ruhen seyahat.
seyyiat:
seyyieler, fenalıklar, kö-
tülükler.
şahadet:
şahit olma, şahitlik.
şahs-ı manevî:
belli bir kişi olma-
yıp bir cemaatten meydana ge-
len manevî şahıs.
zan:
sanma.
zihin:
bilinç, dimağ.
ziyade:
fazlasıyla.
zulmet:
karanlık.
adalet:
hakkaniyet, âdillik.
beşer:
insanlık.
bilmecburiye:
mecburiyetle,
zorunlu olarak.
cihet:
yön.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak, azmak.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
din-i hakikî:
hakikî din, ger-
çek din.
emraz-ı kalbiye:
kalb hasta-
lıkları, kalb ile ilgili hastalıklar.
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim.
felsefe-i tabiiye:
her şeyi ta-
biata dayandıran felsefe.
feyiz:
bolluk, bereket.
fünun:
fenler.
fünun-i nafia:
faydalı fenler.
gayet:
son derece.
hakkaniyet:
hak ve adalete
uygunluk.
harekât-ı fikriye:
fikrî hare-
ketler, faaliyetler.
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye:
insanlara ait olan sosyal ha-
yat.
hissiyat-ı nefsaniye:
nefse ait
duygular.
hitap:
bir gruba veya bir top-
luluğa karşı söz söyleme.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
İsevîlik:
Hz. İsa’nın dini; Hristi-
yanlık.
leh:
onun tarafına, ondan ya-
na.
malâyani:
manasız, faydasız
ve boş şey.
mecbur:
zorunda kalma.
medar:
sebep, vesile.
medeniyet:
uygarlık.
mehasin:
güzellikler, hüsün-
ler, iyilikler.
mehasin-i medeniyet:
mede-