Lem'alar - page 282

rasathanelerdeki aletle bir yağmurun mukaddematını
hissedip vaktini tayin etmek gaibi bilmek değil, belki ga-
ipten çıkıp âlem-i şahadete takarrübü vaktinde bazı mu-
kaddematına ıttılâ suretinde bilmektir. nasıl en hafî
umur-i gaybiye vukua geldikte, veyahut vukua yakın ol-
duktan sonra, hiss-i kablelvukuun bir nev’iyle bilinir. o
gaybı bilmek değil, belki o, mevcudu veya mukarrebü’l-
vücudu bilmektir. Hatta ben kendi asabımda bir hassasi-
yet cihetiyle, yirmi dört saat evvel, gelecek yağmuru ba-
zen hissediyorum. demek yağmurun mukaddematı, me-
badileri var. o mebadiler, rutubet nev’inden kendini gös-
teriyor, arkasından yağmurun geldiğini bildiriyor. Bu hâl,
aynen kaide gibi, ilm-i beşerin gaipten çıkıp daha şaha-
dete girmeyen umura vusule bir vesile olur. Fakat daha
âlem-i şahadete ayak basmayan ve meşiet-i hassa ile
rahmet-i hassadan çıkmayan yağmurun vakt-i nüzulünü
bilmek, ilm-i Allâmü’l-guyûb’a mahsustur.
Kaldı ikinci mesele
: röntgen şuaıyla rahm-ı maderde-
ki çocuğun erkek ve dişisini bilmekle
(1)
p
?Én
Mr
Qn
’r
G?p
a Én
e o
º n
?r
©n
jn
h
ayetinin meal-i gaybîsine münafi olamaz. Çünkü, ayet yal-
nız zükûret ve ünûset keyfiyetine değil, belki o çocuğun
acip istidad-ı hususîsi ve istikbalde kesb edeceği vaziyeti-
ne medar olan mukadderat-ı hayatiyesinin mebadileri,
hatta simasındaki gayet acip olan sikke-i samediyet mu-
rattır ki, çocuğun o tarzda bilinmesi, ilm-i Allâmü’l-gu-
yûb’a mahsustur. Yüz bin röntgen-misal fikr-i beşerî bir-
leşse, yine o çocuğun umum efrad-ı beşeriyeye karşı
acip:
tuhaf, hayrette bırakan, şa-
şılacak şey.
âlem-i şahadet:
şahadet âlemi,
gözle gördüğümüz âlem.
alet:
bir iş yapmada kullanılan
araç, aygıt.
asap:
sinirler ve damarlar.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
cihet:
yön.
efrad-ı beşeriye:
insan fertleri.
fikr-i beşerî:
insanların fikir ve dü-
şünceleri.
gaip:
görünmeyen.
gayp:
gizli olan.
hafî:
gizli.
hassasiyet:
hassaslık, ihtimamlı-
lık, dikkatlilik.
hiss-i kablelvuku:
bir hâdisenin
meydana gelmeden önce hisse-
dilmesi.
ilm-i allâmü’l-Guyûb:
ezelden
ebede kadar olmuş ve olacak her
şeyi bilen, her şeyi kuşatan Ce-
nab-ı Hakkın ilmi.
ilm-i beşer:
insanların çabalarıyla
buldukları ilimler.
istidad-ı hususî:
hususî ve gizli ka-
biliyet.
istikbal:
gelecek zaman.
ıttılâ:
öğrenme, bilme.
kaide:
kural.
kesb:
kazanma.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl olduğu,
hâl, durum.
mahsus:
has.
meal-i gaybî:
gayba ait mana.
mebadi:
başlangıçlar.
medar:
sebep, vesile.
mesele:
önemli konu.
meşiet-i hassa:
hususî makam ve
emir dairesi.
mevcut:
var olan.
mukaddemat:
başlangıçlar, önce-
ler.
mukadderat-ı hayatiye:
kader
kalemiyle yazılmış hayatın prog-
ramı.
mukarrebü’l-vücut:
olması yakın,
vücuda gelmeye yakınlık.
murat:
arzu dilek.
münafi:
zıt.
nevi:
çeşit, tür.
rahmet-i hassa:
Allah’ın hususî
rahmeti.
rahm-ı mader:
ana rahmi.
rasathane:
gözlem evi.
röntgen:
gözle görülmeyen fakat
vücudun et kısmından geçe-
rek filme tesir eden, hastalık-
ların teşhisinde kullanılan ci-
haz.
röntgen-misal:
röntgen gibi.
rutubet:
nemlilik.
sikke-i samediyet:
samediyet
sikkesi; her şeyin Ona muhtaç
olup, hiç bir şeye muhtaç ol-
mayan Allah’ın mahlûklar üze-
rindeki alâmeti.
sima:
yüz
suret:
biçim, tarz.
şahadet:
görünen âlem.
şua:
bir ışık kaynağından uza-
nan ışık huzmesi.
takarrüp:
yakınlaşma, yaklaş-
ma.
tarz:
biçim, şekil.
tayin:
belirli kılma.
umum:
bütün.
umur:
işler.
umur-ı gaybiye:
gaybî işler,
Allah ve Onun bildirdiği kişiler
dışında hiç kimsenin bilmedi-
ği işler.
ünûset:
dişilik.
vakit:
zaman.
vakt-i nüzul:
nüzul vakti, yağ-
ma vakti.
vaziyet:
durum.
vesile:
vasıta.
vuku:
olma, meydana gelme.
vusul:
ulaşma.
zükûret:
erkeklik.
1.
Rahimlerde olanı O bilir. (Lokman Suresi: 34.)
o
n
a
lTıncı
l
em
a
| 282 | Lem’aLar
1...,272,273,274,275,276,277,278,279,280,281 283,284,285,286,287,288,289,290,291,292,...1406
Powered by FlippingBook