Lem'alar - page 288

gayet mücmel olmakla beraber, izah edilmiyor, tâ leta-
fet-i asliyesini kaybetmesin.
• • •
BİrİNCİ NOta
kendi nefsime hitaben demiştim: ey gafil said! Bil ki,
şu âlemin fenâsından sonra sana refakat etmeyen ve dün-
yanın harabıyla senden müfarakat eden bir şeye kalbini
bağlamak sana lâyık değildir. Hususan senin asrının inkı-
razıyla seni terk edip arka çeviren ve bahusus berzah se-
ferinde arkadaşlık etmeyen ve hususan seni kabir kapısı-
na kadar teşyi etmeyen, hususan bir iki sene zarfında ebe-
dî bir firakla senden ayrılıp günahını senin boynuna ta-
kan, hususan senin rağmına olarak husulü anında seni
terk eden fânî şeylerle kalbini bağlamak kâr-ı akıl değil-
dir.
eğer aklın varsa, uhrevî inkılâbatında, berzahî etvarın-
da ve dünyevî inkılâbatının müsadematı altında ezilen, bo-
zulan ve ebedî seferde sana arkadaşlığa muktedir olma-
yan işleri bırak, ehemmiyet verme, onların zevalinden ke-
derlenme.
sen kendi mahiyetine bak ki: senin lâtifelerin içinde
öyle bir lâtife var ki, ebedden ve ebedî zat’tan başkasına
razı olamaz. ondan başkasına teveccüh edemiyor.
Masivasına tenezzül etmez. Bütün dünyayı ona versen, o
fıtrî ihtiyacı tatmin edemez. o şey ise, senin duygularının
âlem:
dünya, cihan.
asır:
yüzyıl.
bahusus:
hususiyetle, en çok.
berzah:
ruhların kıyamete kadar
bekleyeceği, dünya ile ahiret ara-
sındaki yer.
berzahî:
kabir hayatıyla ilgili, ber-
zah âlemi ile ilgili.
dünyevî:
dünyaya ile ilgili.
ebed:
sonsuzluk, daîmilik.
ebedî:
sonsuzluk, sürekli, hiç son
bulmayacak şekilde süren.
ehemmiyet:
önem.
etvar:
hâl ve hareketler, işler, tarz-
lar, tavırlar.
fânî:
ölümlü, geçici.
fenâ:
yok olma, son bulma.
firak:
ayrılık.
fıtrî:
tabiî, yaratılıştaki.
gafil:
gaflette bulunan, dikkatsiz,
ihtiyatsız.
gayet:
son derece.
günah:
Allah’ın emirlerine aykırı
davranış, dinî suç.
harap:
yıkılma, alt üst olma.
hitaben:
hitap ederek, söyleye-
rek.
husul:
hâsıl olma, meydana gel-
me.
hususan:
bilhassa, özellikle.
inkılâbat:
inkılâplar, değişmeler.
o
n
Y
edinci
l
em
a
| 288 | Lem’aLar
inkıraz:
yok olma, bitme.
izah:
açıklama yapma.
kabir:
mezar.
kâr-ı akıl:
akıl işi, akla uygun.
keder:
tasa, gam, acı, hüzün.
lâtife:
kalbe bağlı hassas bir
duygu.
lâyık:
uygun, yakışır.
letafet-i asliye:
aslî güzellik-
ler.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
hakikati.
masiva:
Allah’tan başka bü-
tün varlıklar.
muktedir:
iktidarlı, güçlü.
mücmel:
kısa ve az sözle ifa-
de edilmiş, öz, özet.
müfarakat:
uzaklaşma, ayrıl-
ma.
müsademat:
müsademeler,
çarpışmalar.
nefis:
kendisi.
nota:
işaret.
rağmına:
ona rağmen.
razı:
hoşnut, memnun.
refakat:
arkadaşlık, yoldaşlık.
sair:
diğer, başka.
sefer:
yolculuk.
tatmin:
doyma, doygunluk.
tenezzül:
inme, alçalma.
teşyi:
uğurlama.
teveccüh:
yönelme.
uhrevî:
ahirete dair.
zarfında:
süresince.
zat:
azamet ve ululuk sahibi
kişi.
zeval:
zail olma, sona erme,
yok olma.
zikir:
anma, anılma.
1...,278,279,280,281,282,283,284,285,286,287 289,290,291,292,293,294,295,296,297,298,...1406
Powered by FlippingBook