İkinci cihet:
sima-i istidadiye-i hususiyesi ve sima-i
vechiye-i şahsiyesi lisanıyla sâniinin ihtiyârını, iradesini
ve meşietini ve rahmet-i hassasını ve hiçbir kayıt altında
olmadığını, bağırıp gösteriyor. Fakat bu lisan gaybü’l-
gayptan geliyor. İlm-i ezelî’den başkası, kablelvücut bu-
nu göremiyor ve ihata edemiyor. rahm-ı maderde iken
bu simanın binde bir cihazatı, görünmekle bilinmiyor!
Elhâsıl:
Ceninin sima-i istidadîsinde ve sima-i vechi-
yesinde hem delil-i vahdaniyet var, hem ihtiyâr ve irade-i
İlâhiyenin hücceti vardır. eğer Cenab-ı Hak muvaffak et-
se, Mugayyebat-ı Hamseye dair bazı nükteler yazılacak-
tır. Şimdilik bundan fazla vaktim ve hâlim müsaade etme-
di; hatime veriyorum.
(1)
?/
bÉn
Ñ r
dG n
ƒo
g ?/
bÉn
Ñ r
dn
G
Sa i d Nu r s î
• • •
(3)
/
? p
ór
ª n
ëp
H o
íp
q
Ñ°n
ù o
j s
’p
G m
Ar
?n
T r
øp
e r
¿p
Gn
h@
(2)
o
¬n
fÉ n
ër
Ñ°o
S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(4)
o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
º o
µ
r
«n
?n
Y o
? n
Ó°s
ùdn
G
Aziz, sıddık, meraklı kardeşim Re’fet Bey,
(5)
Mektubunda letaif-i Aşereyi sual ediyorsun. Şimdi ta-
rikati ders vermek zamanı olmadığından; tarik-ı nakşî mu-
hakkiklerinin letaif-i Aşereye dair eserleri var, şimdilik
aziz:
muhterem, değerli.
Cenab-ı Hak:
Allah.
cenin:
döl, ana rahmindeki çocuk.
cihazat:
azalar, organlar.
cihet:
yön.
dair:
alâkalı, ait.
delil-i vahdaniyet:
Allah’ın birliği-
nin delili.
el-Bâkî:
ebedî olan, bâkî olan.
elhâsıl:
hâsılı, netice itibarıyla.
gaybü’l-gayp:
kalbde olmayan
şey, ortada eseri, varlığının ve ge-
leceğinin izi ve nişanı olmayan.
hâl:
durum, vaziyet.
hatime:
son, nihayet.
hüccet:
delil, bürhan.
Hüvelbâkî:
Bâkî olan Odur. (Allah)
ihata:
kuşatma.
ihtiyar:
tercih, irade.
İlm-i ezelî:
ezelî ilim, Cenab-ı Hak-
kın sonsuz ezelî ilmi.
irade:
dileme, isteme.
irade-i İlâhiye:
Allah’ın iradesi, Ce-
nab-ı Hakkın dilediğini yapabilme
gücü, kudreti.
kablelvücut:
vücuda gelmeden
önce, var olmadan evvel.
Letaif-i aşere:
on lâtif duygu.
lisan:
dil.
meşiet:
dileme, irade.
mugayyebat-ı Hamse:
beş bilin-
meyen şey, kıyametin ne zaman
kopacağı, yağmurun ne zaman
yağacağı, rahimlerde olanı, kişinin
yarın ne kazanacağı ve kişinin ne-
rede, ne zaman öleceği.
muhakkik:
gerçeği araştırıp bu-
lan, bir şeyin iç yüzünü inceleye-
rek vâkıf olan.
muvaffak etme:
başarılı kılma.
müsaade:
izin, uygun olma duru-
mu.
nükte:
ince söz ve mana.
rahmet-i hassa:
Allah’ın hususî
rahmeti.
rahm-ı mader:
anne rahmi.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sıddık:
çok doğru, çok dürüst, hak-
kı ve hakikati tereddütsüz kabul-
lenen.
sima:
yüz.
sima-i istidadî:
simadaki farklı
ve gizli özellikler.
sima-i istidadiye-i hususiye:
simadaki ayrıcalıklı ve hususî
özellikler.
sima-i vechiye:
yüz hatları.
sima-i vechiye-i şahsiye:
ki-
şinin kendine özgü olan yüzü.
sual:
soru.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için,
şeyhin gözetiminde müridin
takip edeceği terbiye usul ve
yolu.
tarik-ı Nakşî:
Şeyh Bahaüddin
Nakşibendî’nin kurduğu tari-
katin yolu.
vakit:
zaman.
1.
Bâkî olan yalnız Allah'tır.
2.
Allah’ın adıyla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.
3.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
4.
Allah’ın selâmı ve rahmeti ve bereketi üzerine olsun.
5.
Osmanlıca teksir Lem’alar’da bulunan bu lâhika, LâtifNükteler’de neşrini müteakip, aslî yeri
olan buraya da derç edilmiştir. (Naşirler)
o
n
a
lTıncı
l
em
’
a
| 284 | Lem’aLar