birer alâmet-i farikası bulunan yalnız hakikî sima-i vechi-
yesini keşfedemez. nerede kaldı ki, sima-i vechîsinden
yüz defa daha harika olan, istidadındaki sima-i manevîyi
keşfedebilsin!
Başta dedik ki: Vücut ve hayat ve rahmet, bu kâinatta
en mühim hakikatlerdir ve en mühim makam onlarındır.
İşte onun için, o cami hakikat-i hayatiye, bütün incelikle-
riyle ve dekaikıyla irade-i hassaya ve rahmet-i hassaya ve
meşiet-i hassaya bakmalarının bir sırrı şudur ki:
Hayat, bütün cihazatıyla ve cihatıyla şükür ve ubudiyet
ve tesbihin menşe ve medarı olduğundandır ki, irade-i
hassaya hicap olan yeknesaklık ve kaidelik ve rahmet-i
hassaya perde olan vesait-i zahiriye konulmamıştır.
Cenab-ı Hakkın, rahm-ı maderdeki çocukların sima-i
maddî ve manevîlerinde iki cilvesi var:
Birisi:
Vahdetini ve ehadiyetini ve samediyetini göste-
rir ki, o çocuk aza-i esasîde ve cihazat-ı insaniyenin en-
vaında sair insanlarla muvafık ve mutabık olduğu cihetle,
Hâlık ve sâniinin vahdetine şahadet ediyor. o cenin bu
lisanla bağırıyor ki: “Bana bu sima ve azayı veren kim ise,
bütün esasat-ı azada bana benzeyen bütün insanların sâ-
nii dahi odur. Ve hem bütün zîhayatın sânii odur.”
İşte, rahm-ı maderdeki ceninin bu lisanı, gaybî değil,
kaideye ve ıttırada ve nev’ine tâbi olduğu için malûmdur,
bilinebilir. Âlem-i şahadetten âlem-i gayba girmiş bir dal-
dır ve bir dildir.
Lem’aLar | 283 |
o
n
a
lTıncı
l
em
’
a
lar, evren.
keşif:
bir şeyin olacağını önceden
bilme.
lisan:
dil.
makam:
mevki.
malûm:
bilinen.
medar:
sebep, vesile.
menşe:
esas, kaynak.
meşiet-i hassa:
özel arzu ve is-
tekler.
mutabık:
birbirine uyan.
muvafık:
uygun.
mühim:
önemli.
nevi:
çeşit, tür.
perde:
örtü, engel.
rahmet:
Allah’ın kullarını esirge-
mesi, onlara acıyıp bağışlaması,
onlara maddî ve manevî nimetler
vermesi.
rahmet-i hassa:
Allah’ın hususî
rahmeti.
rahm-ı mader:
anne rahmi.
sair:
diğer, başka.
samediyet:
her şeyin Allah’a muh-
taç olması, Allah’ın hiç bir şeye
muhtaç olmaması; Cenab-ı Hak-
kın Rab ve Kayyum olması.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sima:
yüz, çehre.
sima-i maddî:
maddî yüz, sima-
nın görünüşü.
sima-i manevî:
manevî yüz.
sima-i vechî:
yüz hatları.
sır:
gizli hakikat.
şahadet:
şahitlik, Allah tarafından
Peygamberimize bildirilen her şe-
yi kabul ve tasdik etme.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibini
tanıma ve ona karşı minnet duy-
ma.
tâbi:
boyun eğen, uyan.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve nok-
san sıfatlardan uzak tutma.
ubudiyet:
kulluk.
vahdet:
birlik.
vesait-i zahiriye:
zahiri sebepler,
görünüşteki vasıtalar.
vücut:
varlık.
yeknesak:
tek düzen.
zîhayat:
hayat sahibi.
alâmet-i farika:
farklılık belir-
tisi.
âlem-i gayp:
varlığı kesin olan
ve mahiyeti Allah tarafından
bilinen, görünmeyen başka
dünyalar.
âlem-i şahadet:
şahadet âle-
mi, gözle gördüğümüz âlem.
aza:
organ.
aza-i esasî:
esas, temel organ.
cami:
kapsayıcı, ihtiva eden.
Cenab-ı Hak:
Allah.
cenin:
döl, ana rahmindeki ço-
cuk.
cihazat:
cihazlar, uzuvlar, or-
ganlar.
cihazat-ı insaniye:
insandaki
maddî ve manevî cihazlar, or-
ganlar.
cihet:
yön.
cilve:
görünme, tecelli.
dekaik:
incelikler, derinlikler.
ehadiyet:
Allah’ın her bir şey-
de birliğinin tecelli etmesi, Al-
lah’ın birliği.
enva:
çeşitler, türler.
esasat-ı aza:
organın esasları,
ve mahiyetleri.
gaybî:
gayba ait, göze görün-
meyenlere ait.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i hayatiye:
hayatın
hakikati, gerçeği.
hakikî:
gerçek.
Hâlık:
her şeyi yoktan var
eden, yaratıcı; Allah.
harika:
olağanüstü.
hicap:
perde, örtü.
irade-i hassa:
hususî, özel ma-
nadaki İlâhî irade,
istidat:
kabiliyet, yetenek.
ıttırat:
intizamlı, uygun bir şe-
kilde hareket.
kaide:
kural.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-