muhafaza eylemeleri, Barla’daki hayatımı tahassürle ha-
tırlattırdı. Ben de onlara çok selâm ederim.
Mübarek Hüsrev, mektubunda has kardeşlerimizden
re’fet, rüştü, kâtip osman, osman nuri, Atıf ve Fey-
zi’nin bir yadigâr-ı tahattur olarak, birer nüsha yazılarını
bizlere hediye edilmelerini yazıyor. Cenab-ı Hak, onlara,
yazdıkları herbir harfe mukabil bin hasene versin. Âmin.
ì@í
‡
150
·
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
Her vakit ihtiyat iyidir. Hazret-i İmam-ı Ali de (radıyal-
lâhü anh), kerametkârâne bize ihtiyatı tavsiye ediyor.
Şimdi, şark tarafında yeni bir hâdise, bir şeyh tarafından,
kendi müritleri ve halifeleri vasıtasıyla, din lehinde, es-
kiden beri meşhur olmuş Şeyh Ahmed namında, türbe-
dar-ı nebevî tarafından
Vasiyetname-i Peygamberî
(
AsM
)
namında bir eser, o havalide gezmiş, intişar etmiş. ora-
larda çalışan kahraman salâhaddin’i bir derece ihtiyata
sevk edip, bütün siyasetlerin fevkinde ve siyasetlere te-
nezzül etmeyen
Risale-i Nur
cereyanı, öyle siyasete te-
mas edebilen cereyanlarla iştiraki görünmemek için, da-
ha ziyade ihtiyat ve tevakkufa mecbur olmuş. Bugün,
beş ay Ankara’ya bir vazife ile gitmek için, buraya geldi.
Bir hafiye onu takip edip, o da arkasından girdi. Ben o
casusa salâhaddin kalktıktan sonra dedim ki:
K
astamonu
L
âhiKası
| 345 |
eserlerinin adı.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
sevk:
yöneltme, gönderme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şark:
doğu, doğu bölgeleri.
tahassür:
hasret çekme, özlem.
tenezzül:
kendine aykırı düşen
bir işi veya durumu kabul etme,
alçalma.
tevakkuf:
duraklama, durma.
türbedar-ı nebevî:
Peygamberi-
mizin türbesinde nöbet tutan,
hizmet eden kişi.
vasıta:
aracılık.
vasiyetname-i
Peygamberî:
Şeyh Ahmed namındaki bir zâtın
yazdığı eserin adı.
vazife:
görev.
yadigâr-ı tahattur:
hâtıra, hatır-
latacak bir hediye.
ziyade:
çok, fazla.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
cereyan:
akım, fikir, sanat ve-
ya siyaset hareketi.
fevkinde:
üstünde.
hâdise:
olay.
hafiye:
saklı ve gizli şeyleri
araştıran, casus.
halife:
vekil, birinin yerine
geçen kimse, halef.
hasene:
hayırlı amel, Allah rı-
zasına uygun iş.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
ihtiyat:
uzak görüşlü olma,
geleceği düşünerek tedbirli
hareket etme.
intişar:
yayılma, yaygınlaş-
ma, neşrolunma.
iştirak:
ortak olma, ortaklık
etme.
leh:
onun tarafına, ondan ya-
na, birinin faydası için yapılan
hareket.
muhafaza:
koruma.
mukabil:
karşılık.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mürit:
tarikatta bir şeyh ve
mürşide bağlanarak tarikat
usul ve âdetleri ile tasavvufî
hakikatleri öğrenen kimse.
nam:
ad.
nüsha:
birbirinin aynı olan
suretlerin her biri.
radıyallahü anh:
Allah ondan
razı olsun.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin