dünyada her şeye tercihen hayatının en büyük maksadı
yapması ve sebeb-i ihtilâfa karşı kuvvetli mukavemeti bu-
lunduğunu bu dört mektubunuz bana bildirdi.
Aynı sistemde, meselede alâkadar kahraman tahirî ve
kahraman rüştü’nün dahi aynı hakikatte ve aynı ahlâk-
ta bulunduklarını hiç şüphe etmiyoruz. Bu altı rüknün,
bu muvakkat sarsıntıdan, hakikî bir tesanütle birbirine el
ele, omuz omuza, baş başa vermesi, altı yüz, belki altı
bin kıymet-i maneviyeyi alıyor diye, Cenab-ı Hakka
Ri-
sale-i Nur
hesabına hadsiz şükrediyoruz ve sizi de tebrik
ediyoruz.
Isparta içindeki has ve halis kardeşlerimizden, bu ahir
mektuplarda Mehmed zühdü, Isparta Hafız Ali’sinden
haber alamadığımdan, merak ettim. rahatsız değiller mi?
sandıklı tarafından, kemal-i şevkle ve ciddiyetle faali-
yette bulunan Hasan Atıf kardeşimizin bir mektubundan
anladım ki, orada, perde altında faaliyetini durdurmak
için bazı hocalar, bir kısım tarikate mensup adamları vâ-
sıta edip fütur veriyorlar.
Hâlbuki mesleğimiz, müspet hareket etmektir. Değil
mübareze, belki başkaları düşünmeye de mesleğimiz mü-
saade etmiyor.
Hem, müşterileri de aramaya mecbur de-
ğiliz. Müşteriler yalvarmalı.
o kardeşimiz, hakikaten halis ve tam sadık; kalemi gi-
bi kalbi, ruhu da güzel. Fakat, birden her şeyi mükem-
mel ister. onun için biraz sıkıntı çeker. Mümkün olduğu
K
astamonu
L
âhiKası
| 349 |
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’ı hamd
etme.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için şey-
hin gözetiminde müridin takip
edeceği terbiye usul ve yolu.
tercihan:
tercih ederek, öncelikli
olarak.
tesanüt:
dayanışma, birbirine da-
yanma ve destek olma.
vasıta:
aracı.
ahir:
son.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
ciddiyet:
ciddîlik.
fütur:
zayıflık, gevşeklik,
usanç.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, doğruluk;
görülen bir şeyin aslı, esası.
hakikaten:
hakikat olarak,
doğrusu, gerçekten.
hakikî:
gerçek.
halis:
samimî, her amelini
yalnız Allah rızası için işleyen.
kemal-i şevk:
tam ve kusur-
suz bir istek.
kıymet-i maneviye:
manevî
kıymet, değer.
mensup:
bir şeye veya kim-
seye bağlı olan, üye.
mesele:
önemli konu.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sis-
tem.
mukavemet:
karşı koyma,
dayanma, direnme.
muvakkat:
geçici.
mübareze:
çatışma, kavga.
müsaade:
izin.
müspet:
olumlu.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık.
rükün:
bir şeyi meydana ge-
tiren unsurlardan her biri,
esas.
sadık:
doğru, gerçek; sözün-
de, vaadinde, işinde doğru
olan.
sebeb-i ihtilâf:
anlaşmazlık,
ayrılık nedeni.