Evet, mesleğimizde, ihlâs-ı tammeden sonra en büyük
esas, sebat ve metanettir.
Ve o metanet cihetiyle şimdi-
ye kadar çok vukuat var ki, öyleler, her biri yüze muka-
bil bu hizmet-i nuriyede muvaffak olmuş adî bir adam ve
yirmi otuz yaşında iken, altmış yetmiş yaşındaki velîlere
tefevvuk etmişler var.
Hem,
bir adam kendi başına cesareti güzel de olsa, bir
cemaat-i mütesanideye girdikten sonra, onların istiraha-
tini ve sarsılmamalarını muhafaza etmek için, o şahsî ce-
sareti istimal edemez.
(1)
r
º o
µp
Ø`n
©°r
Vn
G p
ôr
«°n
S '
¤n
Y Gho
Ò°/
S
hadis-i
şerifinin sırrıyla hareket etmek; hem, şimdilik bu müşev-
veş vaziyetlerde çok zararlı, hem hocaları, hem ehl-i si-
yaseti
Risale-i Nur
’a karşı cephe almaya ve tecavüz et-
meye sebebiyet veren şapka ve ezan meseleleri ve dec-
cal ve süfyan ünvanları, risale-i nur Şakirtleri, yabanîle-
re karşı lüzumsuz medar-ı bahis ve münazaa edilmemek
lâzımdır. Ve ihtiyat etmek elzemdir ve itidal-i demmi mu-
hafaza etmek vaciptir. Hatta sizde cüz’î bir ihtiyatsızlık,
buraya kadar bize tesir ediyor.
Risale-i Nur, bir daire değil, mütedâhil daireler gibi ta-
bakatı var; erkânlar ve sahipler ve haslar ve naşirler ve
talebeler ve taraftarlar gibi tabakatı var.
erkân dairesine
liyakati olmayan,
Risale-i Nur
’a muhalif cereyana taraf-
tar olmamak şartıyla, daire haricine atılmaz. Hasların
hasiyeti bulunmayan, zıt bir mesleğe girmemek şartıyla,
talebe olabilir. Bid’a ile amel eden, kalben taraftar olma-
mak şartıyla, dost olabilir. onun için, az bir kusur ile
K
astamonu
L
âhiKası
| 359 |
nitelik.
hizmet-i nûriye:
Nur hizmeti, Ri-
sâle-i Nur için çalışma.
ihlâs-ı tamme:
tam ihlâs, yaptığı
her işinde Allah’ın emrini ve rıza-
sını gözetme.
ihtiyat:
uzak görüşlü olma, gele-
ceği düşünerek tedbirli hareket
etme.
istimâl:
kullanma.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
itidal-i dem:
soğukkanlılık.
kalben:
kalp ile, kalpten; içten ve
samimî olarak.
kusur:
eksiklik, özür, suç, kaba-
hat.
liyakat:
layık olma, ehliyet.
medar-ı bahis:
söz konusu, bah-
setmeye sebep olan, vesile olan.
mesele:
önemli konu.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
metanet:
metin olma, dayanıklı-
lık, sağlamlık.
muhafaza:
koruma.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
mukabil:
karşılık.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
münazaa:
ağız kavgası, çekişme.
müşevveş:
teşevvüşe uğramış,
düzensiz, karmakarışık.
mütedâhil:
tedahül eden, birbiri
içine geçen.
naşir:
eser, neşreden, yayınlayan,
dağıtan.
sebat:
sözünde durma, kararlı ol-
ma, azimlilik.
sebebiyet:
sebep olma.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dikkat
ve tecrübe ile anlaşılan en ince
yanı.
süfyan:
ahir zamanda geleceği ve
ümmetin karanlık günler yaşa-
masına sebep olacağı sahih ha-
dislerde bildirilen dehşetli, dinsiz
ve münafık şahıs.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tabakat:
tabakalar, dereceler,
katlar.
talebe:
öğrenci.
taraftar:
taraflı, bir tarafı destek-
leyen.
tecavüz:
saldırma, sınırını aşma.
tefevvuk:
üstün olma, üstünlük.
tesir:
etki.
ünvan:
şöhret, ad, isim.
vacip:
zorunlu.
vaziyet:
durum.
velî:
Allah’ın sevgisine, himayesi-
ne kavuşmuş, ermiş kimseler, Al-
lah dostu, evliya.
vukuat:
vuku bulan şeyler, hadi-
seler, olaylar.
yabanî:
konuşma sebebi.
adî:
basit, bayağı, sıradan.
amel:
iş, uygulama, yapma.
Bid’a:
dinin aslına uymayan
adet ve uygulamalar.
cemaat-i mütesanide:
daya-
nışma içindeki topluluk, birbi-
ri için büyük kuvvet teşkil
eden cemaat.
cereyan:
akım, fikir, sanat ve-
ya siyaset hareketi.
cihet:
yön.
cüz’î:
küçük, az.
deccal:
kıyamet zamanına
yakın meydana çıkarak fitne
ve fesada sebep olacağı, İslâ-
mî şeairi tahrip edeceği, tarih-
te görülmemiş zulümleri ni-
fakla aldatarak yapacağı ha-
dis-i şeriflerde belirtilmiş ya-
lancı ve zararlı şahıs.
ehl-i siyaset:
ülkenin idare-
siyle meşgul olanlar, siyaset
adamları, politikacılar.
elzem:
daha (en, pek) lâzım,
lüzumlu, gerekli.
erkân:
rükünler, esaslar, ileri
gelenler.
hadis-i şerif:
Peygamberimiz-
den aktarılan sözlerin genel
adı.
hariç:
dışarı.
has:
ileri gelen, seçkin olan.
hasiyet:
bir şeye has özellik,
1.
En zayıflarınızın durumuna göre yürüyün [hareket edin]. (Keşfü'l-Hafâ, 1:464; İbniMâce,
2:46.)