‡
157
·
(2)
/
? p
ór
ª n
ëp
H o
í` u
Ñ°n
ù o
j s
’ p
G m
A r
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉ n
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª° r
SÉp
H
(3)
o
¬ o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
? n
Ó°s
ùdn
G
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
sizin Miracınızı tebrik ve Miraç sahibinin
(
AsM
)
sün-
net-i seniyesine sizi ve bizi tam muvaffak eylemesine
rahmet-i İlâhiyeden niyaz ediyoruz. size, bu bir-iki gün
zarfında, nazar-ı dikkati celp eden bir-iki küçük meseleyi
yazıyorum.
Evvelâ:
risale-i nur Şakirtlerinin bir kısmı bekâr kal-
maklığın çok sebeplerinden bir sebebini gösteren bir hâ-
dise: Bugünlerde, gençlik darbesini yiyen ve bekâr kalan
ve teselli bulmak için
Risale-i Nur
ile alâkadarlığa çalışan
ve mühim bir mektepte ders almaya meşgul ve ehemmi-
yetli bir adamın kerimesi bulunan hanıma, icmalen bir
hakikat söyledim. Belki o havalide bazılara faidesi var di-
ye yazıyorum.
dedim ki: Madem gençlik darbesini yedin, bir vazife-i
fıtriye olan tenasül kanununa daha girme. Çünkü, o va-
zifenin mukabilinde ücret olarak, erkeğin aldığı muvak-
kat lezzet ve keyif, bir derece, bidayette kâfi geliyor; fa-
kat, bîçare kadın o vazife-i fıtriyede bir sene ağır yükü
çekmeye ve bir-iki sene veledin meşakkatine, beslemesi-
ne ve açık saçıklık sebebiyle kocasının nazarında sadâ-
katsizlik ittihamı ve kocasının da gözü dışarıda olmak
K
astamonu
L
âhiKası
| 365 |
de Cenab-ı Hakkın huzuruna ru-
hen, cismen, hâlen çıkması mu’ci-
zesi.
mukabil:
karşılık.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
muvakkat:
geçici.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münezzeh:
temiz, arınmış, uzak
olan.
nazar:
bakış, nezdinde.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakış.
niyaz:
Allah’a yalvarma ve yakar-
ma.
rahmet-i ilâhîye:
Allah’ın sonsuz
rahmeti, İlâhî rahmet.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in (asm) yüce sünneti; yük-
sek hâl, söz, tavır ve tasvipleri.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tenasül:
üreme, birbirinden do-
ğup üreme, nesil yetiştirerek ço-
ğalma.
teselli:
avutma, acısını dindirme.
vazife:
görev.
vazife-i fıtriye:
fıtrî vazife, yaratı-
lışa ait vazife.
velet:
çocuk.
zarfında:
süresince.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
bidayet:
başlangıç.
celp:
çekme, çekiş, kendine
çekmek.
ehemmiyetli:
önemli.
evvelâ:
birinci olarak, her
şeyden önce, ilk olarak.
faide:
fayda.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
icmalen:
kısaltarak, kısaca,
özetle.
ittiham:
suç altında buluın-
ma, töhmetli olma.
kâfî:
yeter, elverir.
kerîme:
kız evlât, kız çocuk.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
mektep:
öğrenim yeri.
mesele:
önemli konu.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı,
güçlük, zorluk.
miraç:
Peygamberimiz Hz.
Muhammed (asm) Efendimi-
zin, Recep ayının 27. gecesin-
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmet ve berekâtı üzerinize olsun.