düşman sınıfına iltihak etmemek için, dışarıya atmayınız.
Fakat,
Risale-i Nur
’un erkânlarında ve haslarındaki es-
rarlar ve nazik tedbirlere onları teşrik etmemek gerektir.
ì@í
‡
156
·
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
Bu iki günde iki küçük hâdiseler, dört-beş meseleleri
tahattur ettirdi.
Birincisi:
salâhaddin Ankara’dan yazıyor ki, tarikat
aleyhinde tecavüze başlamışlar; hem Ankara’da, hem
şarkta o meselede tevkifat varmış. risale-i nur Şakirtle-
ri, her tarafta inayet-i rabbaniye altında mahfuz kalıyor-
lar. onların kuvvetli ihlâsı ve tesanütleri ve ihtiyatları, o
inayeti haklarında devam ettiriyor.
İkincisi:
Bugünlerde herkes sıkıntıdan şekva ediyor.
Âdeta manevî havanın bozukluğundan, maddî ve umumî
bir sıkıntı hastalığını vermiş. Hatta bana da bir gün sira-
yet etti. Bizim her derdimize ilâç olan
Risale-i Nur
ile
meşgul olanlarda, o sıkıntı hastalığı ya yok veya pek az-
dır.
Üçüncüsü:
Merhum Mehmed zühdü’nün vefatı,
Risale-i Nur
’un hizmeti noktasında bizi çok müteessir
etti. Fakat, birden geçen sene, Hafız Mehmed’in bütün
müsadere edilen risalelerini, on gün zarfında, köyündeki
âdeta:
sanki.
aleyh:
karşı, karşıt.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
erkân:
rükünler, esaslar, ileri ge-
lenler.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
hâdise:
olay.
hâs:
ileri gelen, seçkin olan.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
ihtiyat:
uzak görüşlü olma, gele-
ceği düşünerek tedbirli hareket
etme.
iltihak:
karışma, katılma.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
inayet-i Rabbanîye:
her şeyin
terbiye ve idare eden Cenab-ı
Hakk’ın yardımı.
maddî:
madde ile alakalı, cis-
manî.
mahfuz:
hıfz olunmuş, korun-
muş.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
merhum:
rahmete kavuş-
muş, ölmüş, ölü.
mesele:
önemli konu.
müsadere:
toplatma, elden
alma.
müteessir:
teessüre kapılan,
hüzünlü, kederli, mahzun.
nazik:
narin, ince; dikkat ge-
rektiren, önemli.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sirayet:
birinden diğerine
geçme, bulaşma.
Şakirt:
talebe, öğrenci.
şark:
doğu, doğu bölgeleri.
şekva:
şikayet.
tahattur:
hatıra gelmek, ha-
tırlamak.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için
şeyhin gözetiminde müridin
takip edeceği terbiye usul ve
yolu.
tecavüz:
haddini aşma, söz
ve harekette ileri gitme.
tedbir:
önlem, yol, çare.
tesanüt:
dayanışma, birbirine
dayanma ve destek olma.
teşrik:
ortak etme.
tevkifat:
tutuklamalar.
umumî:
genel.
vefat:
ölüm.
zarfında:
süresince.
| 360 | K
astamonu
L
âhiKası