kadar hem ihtiyat etsin, hem müptedi hocalara mübare-
ze kapısını açmasın. İnşaallah Cenab-ı Hak onu muvaf-
fak eder. o mıntıkada kendi gibi halis rükünleri bulur;
belki de bulmuş.
Biz, başta onu ve onun etrafındaki risale-i nur Şakirt-
lerini tebrik ediyoruz. onların az hizmetlerine çok naza-
rıyla bakıyoruz. Ben buradan onlarla muhabere ve mü-
şavere edemediğimden, sizler benim bedelime, o kardeş-
lerimize hem selâmımızı, hem manevî kazançlarımıza,
haslar dairesinde, Atıf’ın sadık rüfekası ünvanı altında
dâhildirler. Her sabah yanımızda manen bulunuyorlar.
ì@í
‡
152
·
Aziz, Sıddık, Müteyakkız, Samimî, Müttehit,
MübarekKardeşlerim!
Ben de sizi tebrik ediyorum ki, şeytan-ı cinnî ve insî-
nin desiselerini akim bıraktınız. Cenab-ı Hak sizi bu hiz-
met-i nuriyede daima muvaffak eylesin, âmin. Ve sizden
ebeden razı olsun, âmin.
eskide, bir zaman Barla’da, bütün tarikatlerin şecere-i
külliyesini tanzim ve istinsah etmek için, Hafız Ali ile Hüs-
rev o vakit o işte bulundular, çalıştılar. tâ o vakitte bu iki
zat, ileride
Risale-i Nur
’a ehemmiyetli hizmette bulu-
nacaklarını ve başta iki göz gibi, “İki bakar, bir görür”
akim:
neticesiz, sonu yok, başarı-
sız.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bedel:
karşılık.
dahil:
girme, içinde olma.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
ebeden:
ebedî ve daimî olarak.
ehemmiyetli:
önemli.
halis:
samimî, her amelini yalnız
Allah rızası için işleyen.
hizmet-i nuriye:
Nur hizmeti, Ri-
sâle-i Nur için çalışma.
ihtiyat:
uzak görüşlü olma, gele-
ceği düşünerek tedbirli hareket
etme.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
istinsah:
nüshasını yazma, örne-
ğini çıkarma, kopya etme.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mıntıka:
bölge, taraf, cihet.
muhabere:
haberleşme.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
mübareze:
çatışma, kavga.
müptedi:
itikatta ehl-i sünnet yo-
lundan ayrılan bid’at yolunu tu-
tan kimse.
müşavere:
istişare etme, bir ko-
nuda bilen ve güvenilen kim-
selerin görüşünü alma, danış-
ma, meşveret.
müteyakkız:
uyanık bulu-
nan, basiretli.
müttehit:
birleşen, birlik
olan.
nazar:
bakış.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
rüfeka:
arkadaşlar, refikler.
rükün:
bir topluluğun en
önemli ve kuvvetli fertlerin-
den her biri.
sadık:
doğru, gerçek; sözün-
de, vaadinde, işinde doğru
olan.
selâm:
barış, rahatlık, sela-
met ve esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şecere-i külliye:
küllî ağaç,
her yanı kaplayan geniş ve
büyük soy ağacı.
şeytan-ı cinnî:
görünmeyen,
cinnî şeytan.
şeytan-ı insî:
insan suretin-
deki şeytan, şeytan gibi in-
san.
tanzim:
düzenleme, sıralama,
tertipleme.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için
şeyhin gözetiminde müridin
takip edeceği terbiye usul ve
yolu.
ünvan:
şöhret, ad, isim.
zat:
kişi, şahıs.
| 350 | K
astamonu
L
âhiKası